KZ marka kulaklık al bozulunca kablosunu değiştirirsin, kablosu ayrı olarak satılıyor.

fiyat performans icin xiaomi ve kz.
ancak bunlat afaki seyler ne tur muzik dinlediginiz ve ne derece muzikle ilgili oldugunuz daha onemli.
kulaklik ne kadar iyi olursa olsun her kulakliklar her sesi alamazsiniz.

bir önerim yok fakat şu kadarını söyleyeyim;

memlekette xiaomi f/p övücüleri peydah olmadan -bir iğneleme yok burada- kz zst iem purple almıştık bir arkadaşla. benimki 3 ayda patladı. arkadaş birkaç sene kullandı. sonradan kabloyu komple atıp bluetooth aparatı aldı, birkaç sene de öyle kullandı. daha sonra ben bir yerde shure s215 denedim. belli aralıklarla kendi padlerimi takıp denedim.

24 bit filtre ve noise uygulanmamış plak kayıtlardaki tokluğu shure veremezken kz gayet iyi verebiliyordu.

özetle kz alacaksanız işiniz şansa kalmış. 500-600 liralık bir yatırımla 3 kulaklık alıp 10 sene de kullanabilirsiniz 2 yıla hepsi patlamış da olabilir. ama kesinlikle performans olarak giriş seviyesi iemlerden farkı olmadığını söyleyebilirim. hatta tek kulaklık alıp 12v behringer amfi alırsanız o bütçeye çok güzel bir setup çıkarabilirsiniz.

şimdi baktım, 2017'de almışım kz zs6'mı. O zamandan beri kulakiçi başka bir şeye ihtiyaç duymadım çok iyi. üstünde gelen kablo kötüydü zincir gibi görünen kablodan almıştım sonra, hala kullanıyorum. Şans kısmını bilemeyeceğim, üstteki arkadaşınki (farklı model gerçi) kısa sürede bozulmuş.

Buyrun burada bütün detayları anlatılmış Çinli f/p oranı yüksek kulaklıklar sırasıyla

Kz neki Xiaomi ne olsun ?

Rock zircon işini görür ama kıymet vermezsen çabuk bozulur bence siz kafa üstü alın mesela baslarda bogulmak istersen anker soundcore Q10

audiobudget.com

Fotoğrafçılığa yeni başlayacaksan overkill bile denebilir :D Video için süper, ben video için Sony A7S II'den buna geçsem mi diye düşünüyorum, fotoğraf için çok bakmadım ama gayet iyidir yani Fuji'nin üst serisi bu.

Aps-c sensör yani 1.6 crop yapıyor, 18-60 dediğin 25-130 gibi bir şey olacak. Yani geniş açı kısmında idare eder çok geniş değil ama 130mm demek hiç fena olmayan bir tele lens demek. Fakat diyaframı maksimum f4, karanlıkta çok hoş olmaz. Yine de başlangıçta gayet iş görür. Manzara doğa vs için güzel evet, zoom lens olması (hem geniş hem dar) optik kaliteden biraz yese bile daha işine yarar. Portre çekmeye karar verirsen ileride sabit 50mm, 55mm f1.8 gibi bir lens alırsın.

edit: ben niye 130 dedim yav, üst uç 96 falan olur :D kafam karışmış orada pardon

(git:www.youtube.com )

bütçe varsa hiç acıma, x-t4 yapıştırsın gitsin.

aylardır canon m6 mark ii, sony a64xx, canon eos rp gibi makineleri araştırdım. en sonunda türkiye'deki fiyat politikası ve makine üzerindeki yapabileceklerimi düşünüp bu sabah önce fuji mağazasına gidip stok doğruladıktan sonra online mağazadan xt3 yapıştırıp geçtim.


mağazadaki eğitmenlerle de makineler üzerine baya bir konuştuk. xt30, xt3 ve xt4'ü inceledim. kafamda zaten xt3 vardı. xt3 ve xt4 arasındaki temel fark video ibis, ois ve dis olması. xt3'de ibis yok. ois'li bir lens alırsan belli bir fstop değerine kadar telafi imkanın var. zaten lenslerin birçoğu oisli. onun dışında video olarak ikisi de 10 bit ve croplu sensörün tamamını kullanıyor. ekstra bir crop yapmıyor.

alacağınız lens 16-80 bu arada. bildiğim kadarıyla 18-60 diye bir lens yok. fujinin x serisi lenslerinin birçoğunun diyaframları prime lenslerle kapışır derecede iyi. benim aldığım 18-55 kit lens olarak geçiyor. gerek dpreview gerek gordon laing bu kitlerin kalitesini çok övdü. ben de elime alınca malzeme kalitesinden tutun da makineye uyumuna kadar beni çok tatmin etti.

kullanım tarzınıza göre ileride tele zoom lenslere zaten geçersiniz manzara ve doğa için. sokak fotoğrafçılığı vs için de pancake bir lens sizi kurtarır. bunu bence şimdilik kafanıza takmayın.

benim de fotoğrafçılıktan çok anladığım söylenemez. hatta elime ilk aynasız kamera olarak bu cihazı aldım mağazada. mağazadaki çalışanlar cihazla ilgili her şeyi açık açık söyleyebiliyor. hatta bir arkadaşınız gibi "şunu şunu yapacaksan bunu almana gerek bile yok" diyebilecek kadar samimiler.

bence bir fuji mağazasına gidin. giderken yanınızda sd kart götürün. önceden randevu almaya özen gösterin. cihazı size birkaç saatliğine veriyorlar. mağaza dışına çıkarabiliyorsunuz. denersiniz, eşinize dostunuza gösterirsiniz. başka cihazları da denersiniz.

ben xt3 aldım çünkü bütçemin son kurşununa kadar değeceğini düşündüm. xt4 body alıp birkaç ay hırpalanmış bir lens alıp sonradan lens de dizebilirdim. ama benim ihtiyaçlarımı xt3 de karşılıyor. hatta o videoyu işleyecek bilgisayarlar, kaydedecek kartlar, monitörler vs. çok çok pahalı. xt3'ü video için alarak yanlış bile yapmış olabilirim. bu da aklınızda bulunsun. "övülüyor, güzel makineymiş" diye düşünüp direkt almayın diyorum özetle. biraz kafa patlatın. mesela son duyurum en ucuz kart hangisidir temalı... sağ olsın nhk ni youkosu yardımcı oldu. o derece bütçeyi sömürmüşüm...

not: fuji ve sonylerin cropları 1.5x.

umarım gönlünüzdeki makineyi alıp uzun süre kullanırsınız. şimdiden hayırlı olsun.

Hangi marka ucuz bilmiyorum ama 4k 10bit için "UHS-2" kart alman lazım. Kitapçığına bak yine kaç mb/s öneriyor. Ama uhs-1'lerin kurtaracağını hiç sanmıyorum.

Fotoğraf için herhangi "Uhs-1 U3" (minimum 30mb/s yazan) kart işini görür.

Hayırlı olsun

@nhk ni youkosu uhs2 128 gb sandiskler 1800 lira civarıymış... 1080p çekmeye razı oldum.

çok teşekkürler.

:/ bu arada fujide birçok seçenek var diye biliyorum, 1080'e düşmen gerekmez ama bitrate'i düşük, 10 bit değil de 8bit vs çeksen yine 4k çekebilirsin. Ya da h265 çok daha fazla sıkıştırıyor o şekilde Uhs-1 karta yazabilir sanırım ama kurcalaman lazım hangi ayar kurtarıyor diye.

Bu arada, ben zamanında Amazon Amerika'dan sd kart getirttim hep, Türkiye'de 180 lira olan şey oradan vergisi kargosu dahil 70-80 liraya geliyordu :D Tabii 2-3 yıl önceydi o, şimdiki kurlarla nasıldır bilmiyorum ama çeşitli indirim dönemlerinde Amazon'u takip et derim.

www.youtube.com

şurada gösterilmiş. dedektiflik filmi izliyor gibi izledim yeminle, kendim de deniycem.

ben de buldum bunu ama sağ tıklamaya izin vermiyo benim sistem...

f12'ye bas o zaman açılıyor konsol, orada görürsün network'ü.

f12-sağ tık yemiyor...

ben konsoldan imaj linkine eriştim ancak batch indirme yaparken örnek videodaki gibi sadece sayfa sayısını göstermiyor, daha karışık bu dosyanın sayfa yapılandırması; "skip highlight" ibaresi var arada. kodlama bilen biri yardımcı olursa bu detayı çözmeye bence hallolur. bu haliyle dosyaları görüyor ve batch indirme yapıyor ama png imajı olarak algılamadığı için internal server hatası veriyor. sıfır yazılım bilgimle bu kadarını yapabildim. ama taktım ben bu işe, alternatiflere de bakıcam. benden haber bekle, "mischief managed" diycem sonunda.

Anladık ki binadakiler, yönetici ve sizin ev sahibi tümden olumsuz tipler bir siz haklısınız. Bu (!)haklılığınıza rağmen bu kadar baş ağrısını yaşamanız manidar.

1 . aidat tabiki de verilmek zorunda. bunun gerekliliği ara lambaların yanmaması asansörün ve kaloriferin çalışmamasıyla çok net şekilde görülebilir.
2. arada geçerli bir belge yok ise çıkarabilir. bildiğim bir çok meselede öyle oldu. ev sahibi kızdığı zaman kiracılar çıkar. evde kalmaya devam eden görmedim.
3. çok yıl yersin.

Sanırım haklı olduğun konu çatının akması meselesiyle ilgilenilmemesi.

doğru anlamışsınız. olumsuz değil geri zekalı ve çıkarcı tipler. baş ağrısı falan yok ayrıca. en fazla gider haraç -ki haraç bunun adı- alıyorlar diye polise şikayet ederim.

- apartmanda kalorifer, asansör yok. sadece bina temizliği 2 ayda bir, ve ara lambalar (otomatik).

- "ev sahibi kızdığı zaman çıkar" diye bir gerekçe yok. siz çıkıyorsanız bilemem tabi.. kontrat bunun için yapılıyor zaten. yenilemezse de verir mahkemeye çıkarır.

- biliyorum. iyi bir avukat aramak için yazdım zaten.

sanırım haklı olduğum konu eve su akması da değil. bu ve benzeri geri zekalılarla sürekli muhatap olmam.

tamamen haksızsın. sorunlarını bu şekilde çözemessin. tavan akıyorsa ev sahibini arasana ne duruyorsun.

@paudi çatı ev sahibine ait değil. binanın çatısı. zaten genelde çatılar binanın çatısıdır.

1- aidat yasal. Vermek zorundasınız.

2- çıkaramaz ama can sıkar.

3- çok.

Ayrıca ya hu siz hangi ülkede yaşıyorsunuz noter onayla apartman yöneticisi hayatımda görmedim.

aidat ödemek zorundasın, biriken aidat borçları, avukat masrafları ve faizlerle beraber haciz yoluyla kiracıdan tahsil edilir. maaşının %25 ine borcun bitene kadar her ay el koyarlar gayet basit.

apartmanda defterler düzgün tutulmak ve kararla belli bir oylama sistemi ile alınmalı ancak toplantıya katılan olmamıştır falan filan uzun hikayeler.

özetle bizim bir komşu apartmana ısı pay ölçer yapılmıyor diye 1 sene inat etti aidat ödemedi (oğlu ısı pay ölçer satıyordu) avukat ve icra yolu ile parayı tıkır tıkır tahsil ettiler.

@kljgslsdkjsdekşi sözlük yazarı

"Madde 36 – Yönetici, kat malikleri kurulunun kararlarını protokolleri, yapılan ihtar ve tebligatın özetini ve tarihlerini ve bütün giderleri, 32 nci maddede sözü geçen deftere tarih sırasiyle yazmaya ve bu defteri ve giderlerin belgeleriyle diğer bütün belgeleri bir dosyada saklamaya mecburdur.

Bu defterin, her takvim yılının bitmesinden başlıyarak bir ay içinde yönetici tarafından notere kapattırılması mecburidir."

türkiye'de yaşıyorum. sahibi olduğumuz dairede de, diğer oturduğum her yerde de noter tasdikli gelir gider defteri vardı.

sıksın. sıkıntı değil.


@orpheus toplantı falan yok. olsa da, yasal bir defter ve onaylı makbuz olana kadar vermeyeceğim. hatta daha da kudurursam alındı belgelerini gidip savcılığa bile verebilirim. uğraşmak-haciz falan dert değil. yasal olan bir parayı kayıtsız kullanamazlar. sizin verdiğiniz örnek spesifik bir örnek. burada bir çıkar söz konusu değil.

alıntı
Kat mülkiyeti kanununa göre aidat ödemekte aslında evsahibi yükümlüdür. Kiracı, bundan yasa gereği yükümlü değildir. Ev sahibi ödemediği için kiracıdan alınabilir, o da kira parasından düşülebilir. Ama genelde kira sözleşmesinde yazıldığı için bu masraflar kiraya ek olarak kiracıya yükletilir. Kira sözleşmesinde kiracının bu aidatları ödeyeceği konusunda anlaşma yapılmamışsa ev sahibi de sorumlu olacaktır. Eğer masrafları kiracının ödeyeceği sözleşmede yazılıysa aidatın ödenmemesi durumunda apartman yöneticisi ve diğer kat malikleri sulh mahkemesine başvurabilir.

Hazır onu vurmuşken benim yöneticiyi de vur. O da aidatı sadece benden alıyor. Geri kalan olan özellikler aynı.

İlla şikayet etmek istiyorsan apartman adına banka hesabı yok diye et.

Kirayı geciktirmiyorsanız kiraya veren sizi kiralanandan tahliye edemez.
Yukarıda geçerli bir belge olmaz ise... denmiş. Yok böyle bir şey. Kira sözleşmesi yazılı olmak zorunda değil.
Aidat konusuna girmedim sadece bu yanlış bilgiyi düzeltmek istedim.
Edit: mobil

8 daireden fazla olan binalarda resmi bir yönetim oluşturulmak, yönetim defteri alıp bunu notere onaylatmak, ve tüm işlemleri kayıtlı yapmak zorundasınız.

Yönetime talip olup bu işlerle uğraşmayı teklif edin, yoksa düzene devam edin.

öncelikle tek haklı olduğunuz konu akan çatının çözülmemesi.

yönetimin oluşması çeşitli şartlara bağlıdır. seçim yapılıp oy çokluğu ile yönetici atanabilir. noter onayı hiç bir zaman gerekli değildir. yönetici, tahsilat ve ödemeleri makbuz ile yapabilir.

aidat konusuna gelince; kiracı, aksine sözleşme ve yerel âdet olmadıkça, kira bedelini ve gerekiyorsa yan giderleri, her ayın sonunda ve en geç kira süresinin bitiminde ödemekle yükümlüdür. yanisi, kira sözleşmenizde aidat ile ilgili bir madde olmaması ev sahibini değil sizi bağlar. sakın buna güvenerek ödememezlik yapmayın. ödediğinizi ispat etme yükümlülüğü de sizdedir. yöneticinin ödeme listesi çıkarması gayet doğal, ödemediğiniz bir borcunuzun ilan edilmesinden neden rahatsızsınız?

her ne kadar aidat veya demirbaş ödemelerinde asıl borçlu kat maliki olsa bile, kira sözleşmenizde aksi madde bulunmadıkça siz ödemekle mükellefsiniz. kat maliki oluşan bu borcu kendi ödeyerek -uğradığı zararın tazmini hakkı her zaman saklı kalmak koşulu ile- tahliyenizi isteyebilir.

yönetim veya genel kurullarlarda alınan kararlara itiraz için, her halükarda karardan 6 ay sonraya kadar itiraz hakkınız mevcut. yönetimden şikayetçi iseniz, mahkemeye başvurarak hakim tarafından yönetici atanmasını isteyebilirsiniz. ancak bu yol giderlerinizi daha da fazlalaştıracaktır.

Ev sahibi satacağım deyip, siz çıkınca evi satmazsa 1 yıllık kira bedeli kadar tazminat alabilirsiniz.

Anladığım kadarıyla sinirli bir yapınız var. Ev sahibinden "satacağım" bildirimi alıp, evi boşaltın. Satmazsa dava edin.

Her halükarda yeni bir eve çıkmanız bence en güzeli. Muhitinizi bilmiyorum ama çok zorlanmazsınız...


.

verdiğimiz bütün paraların makbuzları mevcut. sanırım parayı neden vermek istemediğimiz anlaşılmamış. tekrardan hortlatayım.

apartmanın birikmiş parasını ----temizlik ve elektrik---- için birikmiş parasını kimseye sormadan boya için kullandılar. apartmanın temel sorunları dururken, çatıdan, balkondan su akarken. böyle bir durumda herhangi bir şekilde gönüllü para veren insan kusura bakmasın geri zekalıdır. duyuruyu tam okumadan "ama herkes veriyorsa siz de verin" gibi bir yaklaşım da aynı şekilde zeka geriliğinden kaynaklanıyor.

mevzu üç beş kuruş da değil. işin yokuşa sürülmesi. borçlu-alacaklı durumunun ifşası da değil. -ki zaten ne borcu, kime borç ajsjdajs- 5 senedir asılmayan kağıt bugün asılıyorsa tek sebebi "sen vermezsen ben de buraya asarım" mantığı. asar, amenna. ama ilk boş günümde de gerekli yerlere gerekli şikayetleri yaparım. uğraşsın dursun. aynı şekilde ev sahibi de.


bu arada buraya yolu düşenler için peşin not: avukat olduğunu iddia edenlerin bile bilmediği gelir gider defteri, tabela, oy birliği ile tadilat, işlem, imzalı-kaşeli alındı makbuzu vs. gibi şeylerden bir haber olduğunu görmek üzdü. (bir başka avukat arkadaşın ifadesi) eğer bunların hiçbiri yoksa -bizde hiçbiri yok- o aidat değil "aman kendi aramızda çözelim" tarzı bir para toplanıyor. ve bu yasal değil. hakkınızı arayın. işi yokuşa sürmek gibi bir niyetiniz varsa polise gidip "haraç" alıyor bile diyebilirsiniz. ki ben öyle yapacağım :)) sonrası mahkeme artık.

aynı sizin gibi 10 dairelik bir apartmanda yöneticiyim. yönetici seçilmesi "noter" onaylı olmak zorunda değil. sadece "karar defteri"nin onaylanması şart. onu da zaten bir kere yaptırıyorsunuz.

boyama işini çoğunluk sağlanırsa yapabilir, bunu size sormak zorunda değil. karar defterine bunun yazılması gerekli ama. buna bakmak isteyebilirsiniz.

aras kargonun günaydın diye bir seçeneği var. ertesi gün saat 10'a kadar teslim; fakat kargoya 10 ya da 11den önce vermek gerekiyor.

şu anda en temizi birini ayarlamanız olur bence.
bütün kargo şirketleri yılbaşı ve blackfriday mevzularından patlamış durumda.
ayın 3ünde verdiğim sipariş 10unda teslim edilecekmiş kendi programlarına göre.

otobuse ver eş dost alıp teslim etsin garanti olsun.

araya haftasonu giriyor ve cogu kargo sirketi dagilmis durumda, haftalardir bekleyenler var. kargo ile çok sıkıntılı olur diye dusunuyorum; ups,dhl filan bir sorulabilir ama

aras pert olmuş durumda, günaydın servisi tamamen çökmüş. ankara'da da kimsem yok. dhl ve ups'ye bir bakayım.

Eşe dosta sor otogarda bir tanıdık bul. Çaycı da olur, otobüs şoförü de, farketmez yeter ki tanıdık olsun. Ona durumu anlat bir muavin ayarlasın, muavinin cebine 20 lira harçlık koy, sağ Salim gider o evrak. Ondan sonra Ankara otogarda bir tanıdığın gitsin teslim alsın veya kurye ayarla muavinden alsın adrese götürsün. Bu işi yapanlar var.

Thy kargo ile göndermiştik biz. Ama ankarada bir tanıdığınızın olması şart.

istanbul'daysaniz altyazi dergisinin yapimcilik atolyesi/egitimi var su aralar.

bakanliktan-festivallerden-ozel sektorden fon bulan yatirimcilar egitmen olarak katiliyor.

@brkylmz maalesef değilim.

ayrıca eksik yazmışım. direkt yönetmen-senarist olarak fon bulan kişilere ihtiyacım var. yapımcılar ayrı bir yol izliyor başvuru/kabul için.

@mind mischief o yolu da izle diğerini de zaten fon bulmaya çalışan sen değil misin? Bu yapımcı da yapar seni. Detaylarını bilemediğim zorlu ve şans gerektiren süreçler, kolay gelsin.

Senin örneğe göre 12 ile 8 arasında 8 saat boyunca ne istersen yiyorsun.

Anlatayım kısaca

Sabah akşam yemeği diye düşünme.

Yemek yemediğin süre 16 saat olsun.
Günün son yemeğinden sonra iki saat içerisinde uyuma
Yemek yemediğin sürede sadece su, şekersiz çay şekersiz sutsuz kahve ve sade soda tuketebukirsin.

saat aralığı olarak 12-8 verdiğin için söylüyorum, öğünlerini 12'yle 8 arasında alıyorsun. yemek yediğin saatler sınırlı olduğu için zaten öğle ve akşam yemeği yiyosun ve doyuyorsun. bu sırada azıcık dikkatli beslenirsen de zaten istemsiz kilo vermiş oluyorsu. örneğin gece 11de gelen ağza çukulata atma isteğini uppps bu saatte yiyemem hiç kusura bakma canım diyip ertesi güne öteliyor ve ertesi gün de o çukulatayı unutuyosun. böyle böyle kilo veriyosun işte, if böyle bişiy.

Kabaca bu.
O yemek yediğin kısımda çok çok kalori alırsan elbette zayıflatmaz ama yine de çok fayda görürsün.

ne istersen yiyorsun falan hikaye hocam öyle saçma şey olmaz zaten. ne istersen yemiyorsun tabi ki. protein ağırlıklı beslenmen lazım ki if bir işe yarasın.

kendim ne istersem yediğim ve protein ağırlıklı beslendiğim iki farklı şeklini tecrübe ettim. protein ağırlıklı if yapınca 1 ayda 7kg zayıfladım.

size tavsiyem diyetisyen kontrolünde yapmanız.

yanlış biliyorsam uzmanlar düzeltsin.

IF'nin olayı temelde yemek yeme periyodunu kısıtlamak, geri kalan sürede insülini tetikleyecek hamlelerden kaçınarak vücudun kendini yenilemesine ve yağ yakmasına fırsat tanımaktır. vücudun besin tükettikten sonra geçtiği çeşitli aşamalar var, bu nedenle oruç durumuna geçmenin 12-14 saat sürdüğü kabul edilir (aşağı yukarı). IF'in de farklı çeşitleri var. 16 saat yemeyip 8 saat yemek, 18 saat yemeyip 6 saat yemek, 20 saat yemeyip 4 saat yemek veya OMAD (one meal a day - günde tek öğün) şeklinde de yapılabiliyor. bu tamamen sana kalmış: IF'in kendi mantığı basit: oruç tutmanın avantajlarından yararlanmak, bu yüzden 16 saat aç kalmak.

ne yiyeceğin, ne yapacağın tamamen sana kalmış. IF bir diyet değil, beslenme tarzı sadece. sekiz saatlik aralıkta pekala iskender gömebilirsin ama kilo vermek amacıyla IF yapıyorsan kalori açığını yine bırakmak durumundasın. kalori sayıp detaylı hesaplara girişmeye gerek yok ama biraz daha dikkatli ve temkinli olmak iyi bir fikir; çünkü yakamayacağın kadar kalori alırsan 16 saat yine yetmeyecektir.

velhasıl IF'nin temeli çok basit ve anlaşılır. geri kalanını sen belirleyeceksin. kimse sana 8 saatlik sürende ne yiyeceğini söyleyemez. sadece şu var işte: sağlıklı yağların ve proteinin ağırlıklı olduğu, basit karbların olabildiğince az (mümkünse hiç olmasın) bulunduğu, kompleks karbonhidratların da uygun miktarlarda yer aldığı öğünler IF'i çok kolaylaştırır. özellikle alışma sürecinde uzun süre aç kalmak zor gelebilir, çikolata gofret yersen çok çabuk acıkırsın. o açıdan yediklerini de modifiye ediyor insan zaten yavaş yavaş IF'e geçince... "ben zaten 16 saat aç kalıcam, şimdi dürüm yiyip beş saat sonra karnımı guruldatacağıma oturup ıspanak falan yiyim" diyorsun.

ölçülü beslenmeyle (yeşillik, sebze, sağlıklı yağ, borotein ağırlıklı) birleştirildiğinde şahsen edindiğim kazanımlar şöyle oldu,

* gavur gibi kilo veriyorum. gerçi o benim çok şüşko olmamdan kaynaklı ama olsun, pata küte gidiyor yani.

* sürekli yemek derdi yok, ben öğlen okulda yiyorum, akşam da yarım saatte tavuktur mantardır sebze sotedir vs. bi şeyler yapıyorum.

* ölçtürmedim ama vücut rahat bırakıldığı için özellikle insülin falan rayına giriyor. normalde canı çikolata istiyor diye duvar yumruklayabilen bir hayvanım. IF düzenime sadık kaldığımda canım ne gofret, ne tatlı çekiyor. yemekleri bile "yemezsem vücut ters tepki verir" diye yiyorum, çok acıktığımdan değil. kaldı ki ben kalori alımımı ciddi ölçüde kısıtladım, günlük ihtiyacım ortalama 2500 kadarken ben 1700'ü geçmemeye dikkat ediyorum (kilo vermek için). ona rağmen acıkmıyorum.

* mental olarak biraz mallık var, herhalde karbonhidrat beynim hâlâ alışamadı ama fiziksel olarak kendimi lisedeki gibi hissediyorum, o zamankinden 30-35 kilo daha ağır olmama rağmen... atlayıp zıplayasım, durduk yere markete gidesim falan geliyor. enerji farkını daha 5-6. günde görmek mümkün.

if bir nevi niyetsiz oruc,hic kasma,bi yere kadar gidiyor bir yerden sonra hoytt yerim bole diyeti diyorsun.keto rules.elden ayaktan dusmuyorsun.

@duptıs, ya bu durum bana çok tuhaf geliyor. keto yapabilmek için terminatör gibi olmak lazım. çelik irade lazım. yani keto yapabilen bir insanın IF gibi nispeten çok daha kolay uygulanabilir bir yöntemi zor bulması bana çok ilginç geliyor. IF'i canın istiyorsa esnetirsin, çok zor geldiyse bir güncük ara verirsin, canın tatlı istiyorsa 8 saatlik yeme periyodunda gömersin bi' şeyler... keto çok çok katı. dışarıya çıksan yiyebileceğin neredeyse hiçbir şey yok. her öğünü, her şeyi titizlikle hesaplaman lazım. minnak bir karbonhidrat parçası yedin diyelim, hooop, belki üç günlük emek çöp oluyor. bence ketoyu yapan biri IF'in altını üstüne getirir.

onun dışında if+keto ikilisi müthiş olur tabii ama duyuru sahibinin insülin ve glikojen bile duymak istemediği göz önüne alınırsa bence kendisi ilgilenmez ketoyla. keto çok manyak bi şey, yapabilenler beni ürkütüyor. o ne biçim irade öyle yav.

şu kısmını bi netleştirelim.

16 saat aç kalmakta problem yok. zaten 8-9 saati uykuda geçiyor. sabah da deli gibi aç uyanmıyorum, öğlene kadar dayanabiliyorum.

asıl sıkıntı öğlen yemeği ile akşam yemeği arasında. sürekli çalıştığım için, sürekli enerji harcadığım için, bi de yaptığım iş sıkıcı olduğu için elim dursa ağzım durmuyor. elbette ki böyle bir sistem yapıyoruz diye yemeğe de abanmıyorum. yine sağlıklı besinler tüketmeye özen gösteriyorum.

peki 12'deki öğle yemeği ile, 8'deki akşam yemeği arasındaki 8 saatlik dilimimde bir şeyler atıştırabilir miyim? 12'de yemeği yedim. akşama kadar fındık fıstık atıştırsam? ne bileyim 1-2 mandalina yesem? çubuk kraker falan yesem? oluyor mu?

yoksa 12'de yemeği yedikten sonra 8'e kadar yine tamamen aç mı durucaz, sadece çaya kahveye mi izin var?

ya da bir yerlerde açlık bölümünde de "yeşillik serbest" demiş biri. akşam tv izlerken çekirdek yer gibi kıvırcık, marul, maydanoz, roka falan yiyebiliyor muyuz?

12-20 arası yiyecek tüketimi serbest. şöyle düşün, 16 saat oruç tutacaksın ya, sen diyorsun ki ben bunu 20-12 arasında yapıyorum. haliyle senin yemek periyodun 12-20 arası oluyor. öğlen yemeğini, akşam yemeğini ve istiyorsan atıştırmalığını, abur cuburunu vs. bu aralıkta yiyebilirsin. o 8 saat içerisinde "oruçlu olmak" beklentisi yok yani, o aralık senin vücudununun yemek göreceği, sindirimle uğraşacağı, "yemek geliyo la tililili" diye coşacağı periyot. bi kere yedim bi sonrakini 8 saat sonra yiyebilirim diye düşünme. sen akşam 20 ile öğlen 12 arası oruçlu musun? tamam, her ne yiyeceksen saat ayrımı yapmaksızın 12-20 arasında yani oruç tutmadığın sürede gömebilirsin. sadece yeme içme işini 20'de bitirdiğinden ve 16 saat geçmeden tekrar bir şey yemediğinden emin ol. olayın özü budur: 16 saat oruç tut, geri kalan 8 saatte serbestsin, ne yiyeceksen o zaman ye.

şimdi sen insülin, glikojen duymak istemiyorum diyorsun ama temelde orucu bozan şey insülinin tetiklenmesi olur. o yüzden vücudun sindirmek zorunda kalacağı bir şey tüketmemek lazım oruç süresince. bazıları 50 kaloriye kadar tüketilebilir deniyor ama ben riske girmiyorum. oruçluyken şekersiz-sütsüz (kısaca kalorisiz) çay, kahve, su, maden suyu vs. tüketilebilir sadece. ben maden suyuna limon da sıkıyorum bazen. interlekte bozmadığı yazıyor. yeşilliklerin kalorisi çok düşük tamam ama insülini tetikliyor olabilirler, emin olamadım. ben yemezdim. sonuçta vücudun "bi şeyler geliyo, bunu hücrelere götürelim" diyebilir.

insülin diyorum çünkü insülin salgılandığı anda oruç bozuluyor olmalı, o yüzden vücudun "bu bi şeyler yiyo" dememesi lazım oruç süresince. su, kahve, çay vs. kalorisiz olduğu için vücut onlara ses etmiyo zaten ama kalori girince çarşı karışır.

Abi arkadaşlar net anlatmış der meister özellikle açıklayıcı olmuş; IF bir diyet değil "sadece" beslenme periyodu oluşturan bir program, 8 saatlik bölümde istediğini yiyebilirsin; ister pizza ye ister tavuk ye ister pilav ye bunu ister tek öğünde ye istersen 15 dakikada bir ye bunlar sana kalmış, amacın kilo vermekse her şartta kalori açığı vermen gerekir zaten; IF'i kalori açığı vermeden istediğin kadar katı uygula kilo veremezsin; kalori açığı oluşturup 8 saatlik periyotta 10 öğün de yesen arada atıştırma da yapsan kilo verirsin ama en optimal sonucu, 8 saatlik dönemde alman gereken kaloriyi en az öğünle almak.

Ha ben kalori açığı verdim 2 öğün beslendim arada da 2 mandalina yedim, kilo verir miyim diye soruyorsan kilo verirsin evet. Fakat ana nokta he zaman kalori açığı, kalori açığı verdikten sonra her şekilde kilo verirsin, (bak burası önemli) IF sadece durmadan atıştırmanı engellemek için sana otokontrol sağlamayı amaçlar, en büyük özelliği budur.

Açlık bölümünde bir şey yeme abi sadece kalorisiz sıvılar, programın amacı zaten seni yememeye teşvik etmek, yeşillik yiyerek sistemi abuse etmeye gerek yok.

eğer kilo verme amaçlı yapıyorsan ne istersen yemiyorsun tabii ki.

btw
Bu araştırma / bu yöntem'i bulan Japon adam nobel ödülü aldı.
Bu yöntem kilo verme odaklı yöntem değil (kilo da verdirir tabii)
Bu yöntemi adamın bulma / ve adamın uzmanlığı "hücre yenileme"
bu yöntemle beslenirsen, daha geç yaşlanıyorsun ve daha iyi yenileniyor hücreler

Bir de, söylemeyi unuttum, IF'i kilo vermek maksadıyla yapacaksan bunu bir diyet programına entegre etmen gerekir, ancak o zaman çalışır. Yani IF+Lov Carb-IF+High Carb-IF+Lov Fat-IF+High Fat vs vs gibi. Önceden de dediğim gibi; IF kendi başına kilo verdirmez, kilo vermeni oluşturacak kalori hesaplaması yaptığın bir diyet programındaki yeme düzenine entegre edip bir beslenme rutini oluşturabilirsin sadece. Sana kilo verdirecek olan IF değil, uyguladığın diyet olacaktır.

çok kısa sürede çift haneli kilolar verdim.bunda bilinen, uygulanan yöntemlerden uzak beslenmem de faydalı oldu. her bünye bir değil ve bu meret her bünyede aynı etkiyi sağlamıyor.

öncelikle nasıl bir işte çalışıyorsunuz? masa başı-saha-beden işçiliği vs. eğer çok efor gerektiren bir işte çalışıyorsanız 18-6'dan uzun durun. ben 18-6 yöntemiyle başardım.

sonraki aşama günde kendinize bir saat seçmeniz. benim saatim akşam 7'ydi. yazın 8 oldu bu. gün içinde şekersiz her türlü içeceği içtim. 18-6 (6 saat yediğimiz süre) içerisinde 6 saatin sadece yarım saatinde yemek yedim. geri kalan 5,5 saatte hiç yemek yemedim. krakermiş, meyveymiş, lifli besinlermiş. onlarla kendimi geçiştirdim.

çok sigara ve çok kahve içerim. sabah kalkar kalkmaz kahve içenlerdenseniz kahveyi belli bir orana düşürmeniz lazım. mental olarak çok yıpratıyor bunlar insanı.

hiç ekmek yemedim, hiç ama. 2 tabak yemek yedim ama ekmek yemedim. tatlı falan da öyle.

spor da önemli. günde 10 12 km yürüdüğüm günler de oldu hiç yürümediğim de. ama en az 1 saat tempolu yürüyüş şart. çok daha hızlı ve rafine kilo veriyorsunuz. if'den sonra spor salonunda "lan buram da sarkmış" diye üzülmek yerine sporu önceden yapın ki iki iş birden çıkarmayın.

ben kendime bir ödül günü koydum. kokoreç'i çok severim, tavuk döneri de öyle. ödül günlerinde - mesela 2 haftada 1- yiyebildiğim kadar yedim. sporu da ona göre yaptım. ekmek de var bu aşamada.

en önemlisi de istikrar. arkadaşın doğum günü, kardeşimin mezuniyet kutlaması vs. demeden devam etmeniz lazım. bir kere bozuldu mu hep bozuluyor. denendi onaylandı.

son olarak yulaf ezmesi alın. bulunsun evde. bazen an gelecek ölecekmiş gibi hissedeceksin. 2 kaşıt yoğurt ve 2 kaşık yulaf, tek öğünü bile atlatmanıza yardımcı oluyor.

bol şans.

Amaç kilo vermekse en önemli şey kalori alımı. Hangi diyeti yaparsan yap, en nihayetinde aldığın kalori harcadığından fazlaysa kilo alırsın.

Intermittent fasting hem insülin direncini kontrol ederek metabolizmanı hızlandırmanı sağlıyor, hem de yağ yakımını hızlandırıyor. Kolestrolu falan azaltabileceği de iddialar arasında.

Ben bunu on/off 2 yıla yakındır yapıyorum ve kalorik alımı biraz kısıtladığımda sıradan diyetlere göre çok daha hızlı kilo veriyorum. Ama cipsleri gömdüğüm zaman o olmuyor tabi.

Antalyaya gidip oradan minibüsle devam etmek, daha uUn surecektir tabii

izmir fethiye yapıp, fethiye - kaş yapabilirsiniz. Ben kalkan-izmir yapmak durumunda kalıyorum arada. sabah akşam yer olmasa bile buluyorum bir şekilde. örneğin kaş-fethiye yapıyorum fethiye-izmir saat 8 e kadar nerdeyse her saatte bir var. gece de 01 seferi falan oluyor

izmir-antalya uçak, otobüs --uçakla gidilecekse havalimanından 600 veya tramvay ile otogar, otogar'dan en geç 1 saat aralıklarla kalkan batı antalya turizm arabaları, sahil yolundan kaş...

izmir- fethiye, fethiye otogardan yine batı antalya ile kalkan veya kaş...

izmir-korkuteli, ara yoldan giden köy otobüsleri ile kasaba adlı kasabadan geçip kaş merkeze inmek... üst yolu kullanmak kaş'ta yaşarken her zaman bana daha makul geliyordu. ancak bu alternatif sizi zorlayabilir.

ikinci alternatifi kullanacaksanız kalkan-kalamaki petrolün önünde inmemeye özen gösterin. çoğu insan kaş diye orada iniyor. otobüsçüler de uyarmıyor.

analog foto makinalarının fiyatları, popüler olmaya başladığı için çok arttı, sirkeci de hayyam pasajı var sultanahmetin hemen altında orada bir sürü fotoğraf malzemesi satan dükkan var bu dükkanlar ikinciel de satıyor , birinin 300 dediğine ötekisi 500 diyor ama haliyle topluolarak bir sürü çeşit görüp bir sürü fiyat alabileceğin bi yer.

bir de analog makina duyurusu açıldı geçen, orada arkadaşların tavsiyesi pozometreli bir model olmasının ciddi fark yarattığıydı. onlar da aynen fiyatların şişmesinden yakındılar çok.

gözüne bir model kestirip internette sürekli kovalarsan sanıyorum ki 1 2 ay gibi bir sürede temin edebilirsin.

2 sene önce arkadaşım minolta 7000 satacaktı. tatil olduğu için memleketine gitti işi bana saldı. antikacılara, makine satan sahaflara falan gittim. arkadaşın kafasında 300 vardı. alan olursa 250'ye bırakacaktı. antikacılar 70 80 lira teklif etti. sahafın biri de satmak için değil hediye için alacaktı. 120 vereyim dedi. bu ölücülere satacağıma atıl durumda dursun daha iyi dedi.

bir sene sonra başka bir arkadaşa makine almaya gittik. aynı yere. antalya'daki sahaflar çarşısındaki koleksiyonerlere. ae1'lere falan yaklaşılmıyor zaten. 1500 lira diyen vardı. gözümüze başka bir japon çarptı. kasa m42 ae1 görünümlü bir kasa. markasını unuttum. size 400'e bırakalım dediler. bir de isterseniz minoltalar var, leicalar var dediler. minolta x700'ü 500 liraya satmaya çalıştılar. 7000'e +lens+çantaya 80 lira para veren adamlar. almadık, çıktık. sonra başka bir yerden bir makine geldi. arkadaş hala kullanır.

işin özeti dükkanlar, sahaflar, pasajlar artık ucuza makine için çok geç. hippiler piyasayı çok arttırdı. bulabiliyorsanız letgo'dan falan satıcılara bakacaksınız. al sat işi yapan satıcılar olmaması önemli. adamın atasından dedesinden kalma bir makine bulup fiyatı öldürmeye çalışacaksınız. minolta 7000'e 500 lira veremem şahsen. 250 liraya aldım 6 ay önce. buraya ilanını da koydum ama satamadım. başka bir arkadaşımla kitap karşılığı takas ettik. minoltalar ilginizi çekerse de ben size 200 250 civarına çözebilirim. ama önce bir yerden kullanıp deneyimlemeniz lazım. sadece minoltalarla ilgilenen gazeteci bir abimiz var. 30 40 liraya bir ustaya elden geçirtririsiniz. bal gibi makine olur. kozmetik kusurları görmezden gelmek kaydıyla tabii.


unutmuşum. adını hatırlamıyorum ama ıspartada eski bir usta var. hurda makineleri alıp topluyor. tamir edip satıyor. genellikle atıl durumda çok uzun beklemiş makineleri var. ve neredeyse hepsi de rus. rus severim, iyidir diyorsanız bir araştırın. bulamazsanız ben de bakayım. ısparta'da tanıdık varsa 150 200 civarına alabilirsiniz.

20'liklerde herhangi bir acı-yanma yok. 7-8 diş birden kaydırıyorsa öyle 20'liğin...

ağızda çekilmiş vs. diş boşluğu varsa da kayıyor. benimkiler kaydı.

binek araç yerine fiat doblo/fiorino, ford connect gibi bir araçla çok daha rahat edersin. arka koltukları yatırır, yayıla yayıla yatarsın. Hatta koltuksuz alırsan şişme yatak bile koyabilirsin.

Türkiye'nin toplam kara ve kıyı uzunluğu 10.000 km.

100 km'de ortalama 7 lt yaksan 10.000 km'de 700 lt eder.

700 lt benzin lt'si 7 TL'den 4.900 TL yapar.

En iyi ihtimalle sadece benzine harcayacağın para 5.000 TL. Orası sorun değil diyorsan da mutlaka bir japon araba olması lazım. En azından ben öyle yapardım.

Kimlanbu ++++++1

Doblo ya da florino cargo araç alıyorsun. Doblo daha konforludur. Arka tarafı dosuyorsun güzelcene hatta bütçe ayırıp ahşap falan bile yapabilirsin. 7 litre de yakmaz ayrıca. Ha ama tek başına sıkılırsın bence.

Degmez bence. Turkiye'de ozellikle pazarlik yaparsan oteller ucuz. Otobusler ucuz. Ote yandan benzin pahali. Olur olmaz yerlerde arabada sabahlamak ise sevimsiz bir sey.

bel ağrınız, klostrofobiniz yoksa denenebilir. hatchbag araçla bile yapılabilir. önemli olan belinizin ağrımaması. bir iki gün arabada yatmak öyle aman aman zorlamıyor. sonrası sıkıntı. ama benim gibi dağda bile yatarım diyorsanız sıkıntı olmaz.

her şeyden önce rota önemli. 81 ili gezeceğim diyorsanız çok çok detaylı bir liste yapmanız lazım. mesela antalya'ya gelince aspendos'a, termesos'a, adrasan ve olimpos'a ve 2 şelaleye gidip "antalya'yı gezdim" dememeniz lazım. görülmesi gereken bir kanyon için ana yoldan 80 km dağa tırmanlışmığımız var. yok ben düz yol adamıyım derseniz kolay, gezersiniz.

yatacak yer kriteri de çok önemli. mesela ben gezdiğim zamanlarda opetlere çekerdim. tüm market alışverişi (kola, çerez, enerji içeceği, sigara, çay, kahve, cips) oradan alırsanız göze batmazsınız fazla. aksi takdirde de kimse size gelip git buradan da demez. tuvaleti de var. esas sorun gezdiğiniz yerlerden otoyoldaki benzinliklere gitmek. gezip yorulduktan sonra o yol insana zulüm ediyor.

kafayı kırdınız, hiç otelde kalmadınız. o zaman da dinlenme tesislerini öneriyorum. duşakabinleri falan da var. gezgin bloglarında duş incelemesi yazıları bile var...

onun dışında arabanın düz yol arabası olması yanı sıra motoru da güçlü olması lazım. atıyorum, bir ilçeden geçerken dağa kurulmuş bir kale gördünüz. buraya çıkmak istiyorsanız motor performansının yüksek olması lazım. aksi takdirde düz yolda bile arabayı boğarsınız. biz 1.6 astra ile her yere girdik. motor performansı %80'lerdeydi. ona rağmen zorlandık.

bir diğeri de yeme içme. arabaya kap kacak koyarsanız kendiniz yapabilirsiniz. ancak her yerde de yemek yapılmıyor. gün planlamasını iyi yapmanız lazım. bu da zor... dinleneceğiz vakti ayarlamanız lazım. en az 3 ay sürecek bir turda her gün dışarıdan yemek yerseniz hem kendinize hem de cebinize yazık edersiniz.

araç lpg'li olacak, sağlık sorunlarınız olmayacak, iyimser bir tahminle 5-6 ay süreniz olacak. sorumluluğunuz çok. minimum harcayacaksınız.

tüm bunlar olurken de başınıza hiçbir şey gelmeyecek. araba bozulmayacak, böcek sokmayacak vs.

zor, ama imkansız değil. biz sadece akdeniz turu yaptık. bel ağrısı hariç gayet keyifliydi. ileride de bir commuter ile avrupa'yı gezmeyi hedefliyorum. önce para kazanacağım iş, ayırabileceğim zaman ve euro'nun düşmesi lazım tabii...

binek araçtan ziyade Doblo tipi araçlar daha uygun olur. arka koltuk katlanınca çift kişilik şişme yatak sığıyor. rahat rahat yatarsın.

fakat bu çok uzun zaman alır. yavaş yavaş, acele etmeden, keyfini çıkara çıkara yaparsan muhteşem olur. yok koşa koşa gezeyim dersen 10.000 kilometre boşa yol yapmış olursun.

çadır al, o kadar büyük ve pahalı bir şey değil. bazen dışarıda yatarsın.

bütçe de 25-30 bin lira civarı çıkar. araç hariç elbette. 8-10 bin lira yakıt tutar sadece.

bisikletle, motosikletle, yuruyerek, karavanla yapilabildigine gore arabayla da olur. zorlugu, sikilmasi, donunce bir daha araba gorme istememe ihtimali vs. bunlar kisisel seyler.

doblo tarzi+1

ama kamp ekipmani mutlaka olmali. oyle guzel yerlere gelirsiniz ki arabada uyumak sacma gibi olur disarida uyumak varken.

Abi güle ağlaya okudum ya. Harika bir duyuru olmus. Baya da sabretmissiniz aslinda. Kalben size destek oldugumu soylemek istedim :)

Oha ciddi misin, bu ne ya gece gece kahkaha attım. Nasıl bir çomarlıktır bu :D

Davacı olun derim.

okurken bende gülümsedim :)
illaki siz gibi rahatsız olanlar vardır, yanınıza bir kaç şikayetçi daha alıp, sakin bir dille uyarın söyleyin
diğer türlü ortalık bahaneli, gerginliğe gerek yok, tek başınıza bir şey yapmayın, sonra siz suçlu olursunuz.

Bence trollsün. Bu kadar merkezi bir yerde apartman bahçesinde koyun, horoz beslenebileceğine inanamıyorum.

Eğer ciddiysen il sağlık müdürlüğüne telefonla ulaşabilirsin. Bir de bir ara şehir merkezinde tavuk, horoz veya küçükbaş beslenmesinin yasaklanacağı konuşuluyordu. Ne oldu, bilmiyorum. Yasaklandıysa belediyeye de bildirebilirsin. 153'ü ararsan ilgili birime yönlendirirler ve işlem yapılır.

hiç devlet dairesiyle falan uğraşmayacaksınız. il sağlık müdürlüğü, halk sağlığı, zabıta en kolayı hangisi ise sizin için, arayıp horoz ve koyun beslendiğini söyleyip adres vereceksiniz.
eğer adres köy ya da mücavir alan sınırları içinde değilse ki söylediğinize göre değil (amma velakin resmi kayıtlarda farklı olabilir) gelip ceza kesip süre verecek ve gidecekler. verdikleri süre sonunda hayvanlar gitmemiş olursa el konuluyor. şehir merkezlerinde kamu sağlığının korunması için bu tür besi hayvanı beslemek yasak. kanun sizden yana.

online şikayetmiş zartmış zurtmuş bunlar hikaye. savcılığa git ve kamu düzenini bozmak suçundan dava aç. şikayetini geri alsan bile dava kapanmaz. uğraşsın dursun sonra.

Japonyada rastlaniyor evde tavuk/horoz besleyene. Adam kesmek icin beslemiyosa ve hayvanlar mutluysa, ben katlanirdim. Ama ben tabii.
Durumu ne kadar cok irdelerseniz o kadar caninizi sikar.
Zehir isine girmeyin, lanetlenirsiniz

cevaplar için teşekkürler. vallahi kurmaca bir hikaye değil, ben de troll vs. değilim. mahalle ve bizim sokak işinde gücünde orta gelirli insanlardan oluşuyor. kimse kimseyle uğraşmak istemiyor. 2 sene önce kız mevzusu yüzünden kızın ailesinin evine bira şişesi atıp arabayla mahallenin ortasında sıfır çizen serserileri bile benden başka kimse polise bildirmemiş. herkes balkona çıkıp izliyordu, o ayrı... ben de anlatırken durumun trajikomikliğine güldüm, yalan yok :)

birkaç hafta içinde söylediğiniz kurumlara dilekçeyle bile şikayet bildirebilirim. mahkemeyle falan uğraşamam sanırım. mevzu sadece birkaç horoz değil. 10 15 tane horoz var. horoz dövüşü vs. ile uğraştıklarını, kesip yiyeceklerini falan sanmıyorum. sadece horoza düşkünlük durumu varmış. bir horoz kanat çırpıp öttükten sonra ardı arkası kesilmiyor. horoz mesajlaşması gibi. koyunu da herhalde kurban bayramı için aldılar. bilemiyorum.

cevaplar için teşekkürler. ^^

tam anlamadım ama kanalın videolarından birini youtube hesabınızla izlediyseniz video geçmişinde görebilirsiniz.

youtubeta hesabınız açıktıysa ve telefonda da öyleyse telefondan da bulabilirsiniz

cevaplar için teşekkürler.

kanalın hiçbir videosu yoktu. etkinlik geçmişinde sadece aramalar ve videolar görünüyor. (benim ayarlardan da kaynaklanıyor olabilir)

ben de kanalın aklıma gelen oynatma listelerinden birini youtube'da kişinin ismiyle birlikte aradım. 600 küsur sonuç çıktı. biraz zamanımı aldı ama kanalı buldum.bulur bulmaz da 2 ayrı yere url'ini yapıştırdım. artık sıkıntı çıkmaz sanırım.

son olarak benzer durumlar yaşayıp da buralara yolu düşenler için not: chrome tabanlı browserlarda eğer c'deki dosyalar silinmemişse temps klasöründen senkronize ederek tüm verileri geri yükleyebiliyormuşsunuz. çok daha detaylı anlatımları var birkaç forumda.

hatıran yeter?

zakkumdan hatıran yeter olabilir, bu aralar çalınıyor çünkü.

@mind mischief @tabirimekruh
açtım dinlettim, hayır bir kız söylüyodu dedi :/

sürünüyorum olabilir mi? ayrıca gülden karaböcek olduğuna emin miymiş?

Zeynep baksi karatag - adaletin bu mu dunya
(Belki gulden karabocek diye sallama ihtimaline karsi)

lara di lara - su ver leylam?

maalesef hiçbiri değilmiş :-(
@candide hayır değil. öyle muallakta ki yani mahcup oldum size de.

Göksel günün birinde olabilir mi

yananı allah görür ?

Ziynet Sali-Bana da söyle

Gulden karabocek - anadan ayri

herkese teşekkürler, dedi ve gitti bilmiş :-)
Ziynet Sali-Bana da söyle imiş tamamdır :-)

copy center, ozalit, baskı merkezi anahtar kelimeleriyle şehrinizdekileri bulabilirsiniz. yalnız o çok iyi bir çözünürlük değil, posterin boyutuna göre kalitesi düşecektir.

1275*867 A4 kağıdından bile ufak neredeyse.

@senoll internette bulabildiğim en yüksek çözünürlüklü görsel buydu. üzerine biraz grain efekti ekledim, çözünürlüğe olumsuz etkisi olur mu? 5e2 karış büyüklüğünde düşünüyordum.

görsel şu bu arada.
eksiup.com

1.bp.blogspot.com

üstünde masaüstü kısayolları olmayan 1392x938'i var. yalnız yakın tarihli fotolarına baktım, françoise hardy ne çökmüş ya.. zaman kimseye acımıyor gerçekten. :(

@QweAsdZxc 1392x938'i bende de vardı da üşendim aramaya direkt ss alıp yardırdım.

dogu avrupa'yi bilmiyorum ama avrupa geneli icin en temiz yol türkiye'de lisansi bitirip yüksek lisans icin yurtdisina gitmek. sebebiyse hem lisansa göre daha kisa sürmesi, hem de master programlarinda ingilizce seceneginin daha genis olmasi. yüksek lisans bittikten sonra cogu ülke 6-12 ay arasi is arama izni veriyor.

hem ekonomi hem de sürat acisindan yüksek lisans en temizi diyip cekiliyorum.

alamanya. eğitim ücretsiz. ama almanca öğrenmeniz gerek.

@ben de, lisansı yarıda bırakıp okuldan ayrıldım ben. yani yüksek lisans için en iyimser 4-5 sene var önümde.

@xportant hemen tak diye cevabı alıp işlemleri başlatayım diye sormuyorum. dediğim gibi araştıdığım kaynaklarım tamamı aracı kurumlar. işleri para kazanmak, yargılamıyorum. doğal olarak size gerçekçi ve doğru bir yol önereceklerini sanmıyorum. giden falan varsa daha net bilgi alayım diye yazdım.

@görünmezkaza liseden kalma çatpat almanca var ama eğitim için tabii ki yeterli değil. ingilizce ilk tercihim.

Hocam ingilizceniz iyi ise aracilara ekstra para vermenize gerek yok.
Ben uzuluyorum boyle aracilara para kaptiran insanlara, halbuki gitmeye zaten niyetliysen belirli bir sevideye yabanci dilinin olmasi gerekiyor. Okul bolum sekreterlikleriyle de mail uzeriden gorusebilirsiniz veyahut Skype uzerinden. Bu insanlarin isi bu, egitim almak isteyen uygun ogrencilere rehberlik yapmak.

Siz oncelikle sunlari netlestirin:
Hangi ulke(artisi eksisi ile)
Hangi bolum
Yabanci dil seviyeniz (Ielts-toefl ya da okulun kabul edilebilir sertifikalar listesini inceleyin)
Polonya - Macaristan - Cekya gibi yerlerde 10K gibi bir rakamla cok rahat egitim alabileceginizi dusunuyorum.

En güzeli Almanya bunu yapmak icin. Okulu bitirince 18 ay is arama izni de veriyorlar.

Macaristan - Cekya gibi uyduruk ve gocmen karsiti ulkelerde okuduktan sonra kolay kolay is bulamazsiniz, zaten gocmenlik kurallari da kolay kolay izin vermez kalmaniza. Oyle liseli kafasiyla erasmus tadinda olacak is degil bu. Sonrasini dusunup plan yapin.

Gitara yeni başlıyorsa pedal veya processor alana kadar düzgün tonlar alabileceği bir amfi hediye ederseniz iyi olur. Üstünde dahili tuner,reverb, delay, wah vs bulunan bir amfi daha çok iş görür diye düşünüyorum.

Bütçeniz 600 civarındaysa azıcık aşabilir ama ben aşağıdaki amfiyi kullanıyorum, oldukça memnunum.


www.do-re.com.tr

www.youtube.com

micro cube. sadece başlangıç değil ev pratikleri için de uzun vadede faydası olur. efektler falan çok sağlam, pilli kolay taşınabiliyor. 150-180 dolar bütçeye çıkabilirseniz yurt dışından birilerine getirttirin. 10w'lık amfilere verilen paralar ziyan.

Kimlanbu +1

Sizin attıklarınız çok bunaltır insanı. Biraz detaysız da olsa efekt ekleyebilse güzel olur. Bu @kimlanbu'nun dediği ampili, yeni başlayanlar tarafından çok tercih ediliyor. Tam bu yüzden de ikinci eli çok. Belki ikinci el temiz bir tane bakabilirsiniz, bütçeyi çok aşıyorsa.

Bir ekleme yapayım.

Vox Vx-1

www.mydukkan.com

Bu ampili de bir çok yönde kullanılabiliyor ve başlangıç için iyi bence. Üzerinde bunun da bir çok modelleme var. Fiyatı da Line6'e göre daha iyi. Bunun benzer özellikte, lambalı olanını kullanıyorum ben hala. Vox Valvetronix VT40+ bendeki. Bu da onun biraz küçüğü ve transistörlü olanı gibi. O yüzden fiyatı bir nebze daha uygun. Tabii ben onu alırken bunlar o kadar ucuzdu ki.

Micro Cube'de de çok güzel sonuçlar alınır da, daha pahalı oluyor o. Ama onu da elden çıkarmak daha kolay olur. Daha popüler çünkü.

Blackstar id core 10. Sıfır fiyatı kaç para şu an bilmiyorum ama başlangıç ve orta seviyede iş götürür. İçinde çeşit çeşit efekt modu var. Ayrıca laptopa bağlanıp program arayüzü ilede kullanılabiliyor. Hatta ve hatta ses kartı gibide kullanılabiliyor e daha ne olsun :)

çoğu kitapta %40 indirim var zaten. bu kadar ucuza ikinci el bile bulamayabilirsin. bu fiyatlar da çok geliyorsa pdf indir, kütüphaneden al ya da okuma.

İş bankası yayınları için iş bankasında çalışanlara özel indirim oluyordu diye hatırlıyorum. Bir araştırın birileri vardır belki.

ben demistim +1
bundan daha ucuza bulamazsın. tanesi 1-2 liraya mı bulmayı hedefliyorsun

bkm kitap.

bu klasikler birçok ilin halk kütüphanesinde bulunabilecek eserler

gitmeden de yakınındaki kütüphanede bulunup bulunmadıklarını internetten sorgulatabilirsin

koha.ekutuphane.gov.tr

ödünç alabileceğin kitaplara para vermezsin, çok beğenip elinin altında dursun istersen ayrıca satın alırsın

iş bankası çalışanlarına özel, işkültürlerde %40 indirim var
eğer tanıdığın yoksa, iş bankası kartlarına %25 indirim var yine iş kültürlerde.. muhtemelen kendi sitelerinde de öyledir.
idefix %30 -35falan yapar

tam ölücüyseniz letgodan kovalayın.

Gitsin adam gibi hermetik kombi taktırsın taksitle maksitle. Bu kış günü kombisiz oturulur mu. Bacalı kombi var anladığım kadarıyla. Ne mal adamlar var ya doğru düzgün bi işi beceremiyolar

makul.
sıkıştırın, siz o evi kombili kiraladınız sonuçta. ayrıça çüş derler; yemeği, duşu halletiniz diyelim ocak ayında ısıtıcyla napacaksınız?
boşuna masraf değil ki ocak şofben kaç lira bi kombi kaç lira; alacak tabii. bi kaç günlüğüne idareten kabul ettiğinizi belirtin.

Kendiniz alıp liradan düşeceğinizi de söyleyebilirsiniz

Şubat mı :/
Kış ortasında kombisiz kalınır mı o kadar. Sıkıştırın bir şekilde halletsin, kiradan düşsün. Taksitle alsın, bişey yapsın.

elektrik faturasinin yarisini kiradan dusucem haberiniz olsun de.

söylenenlere ek kontrat bittiyse - uzaması önemli değil, imzalanan kontrat- uzun süre oturacaksanız siz taktırıp kiradan düşün. tabii bunu yapmadan önce birkaç kez uyarmak, bunu yapacağınızı söylemek gerekir. en son çare bu olsun. bir otele gittiğinizde otel size "yatak yok, yere yatak açalım böyle idare edin" demiyorsa ev sahibi de diyemez.

Hocam sen noterden ihtarname çek, elinde resmi evrak bulunsun. Söyleyerek falan iş yapma. Şimdi küfür edeceğim moderasyon silecek cevabı...

Evden çıkmak istiyosanız haklı sebeple feshe neden olur bu durum

woody allen filmlerini hatmedebiirsin

www.wikizeroo.com

m.imdb.com

olursa 79'dan kramer vs. kramer var.

serpico. 70'ler ama.
dog day afternoon 80'ler.

ekşi normalleştirici'de mesaj gönderme özelliği çalışmıyor.

Bilgisayarda ublock ve adblock veya herhangi iki reklam engelleyici aynı anda kullan.

Mobilde de samsung browser + reklam engelleyici kullan. Sıfır reklam sözlük.

Ublock originle daha 1 kere reklam gormedim. Ghostery de kullan iyice hizlansin.

Yalniz bunlari kurarken bazilarina izin ver diye tik isaretli geliyor onu kaldirman lazim.

Tema++

Bir yazılımcı olark uBlock origin tavsiye ederim. Adblock gibi başkasının reklamlarını engelleyip kendi reklam satan, CPU ve RAM kaynaklarını sömüren bi yazılım kullanmayın. Açık kaynak kodlu ve daha iyi olan uBlock Origin.

uzun yıllar süren adblock tecrübesinden sonra adguard'a geçiş yaptım. üstüne bir de pop-up blocker ve ekşi normalleştirici kurarsanız tadından yenmiyor.

Macbook air.

İphone X

Ps3
Ps4

new balance 574 fsn
sony mdr serisinin herhangi bir ürünü
sennheiser cx serisi
adidas'ın eşofman altı ve şortları
nokia 5800 5 sene falan kullandım.
hp pavilion m9000 masaüstü--bu girdiyi ondan yazıyorum...10 senesi sağlam var.
takamine g320 akustik gitar. güzel kombinasyonlarla 5bin euroluk gitarlara kafa tutar.

şuan gözüme çarpanları söylüyorum macbook pro, spotify, derimod ceket, levi's 511 kot, carl zeiss, hoya variable nd filtre.

logitech mx anywhere mouse, çok oldu alalı ama halen ilk günkü gibi (tüm logitech'ler değil ama).
dandik termos, muhteşem bir şey.
10 yıldan fazladır her kış giydiğim lcwaikiki gömlek
salomon ayakkabılar
kemiksiz 20 yılı olan arçelik midi müzik seti, zor zamanlarımızda almıştık, hiç bir yeri bozulmadı halen.
bürosit döner koltuk. 17 yıl önce almıştım, çok hırpalandı, şu an bir gözü toprağa bakıyor ama halen bilgisayar koltuğu olarak kullanıyorum.

edit: böyle hepimiz yazdık, umarım nazar değmez :)

Overprice ürünler bu kategoriye girmez bana göre. Yani 1000 dolar verip telefon alıyorsun, elbette kalite sunacak. 5000 dolarlık geri dönüş yapacağını zannetmem o tip bir ürünün.

Decathlon'dan alınma Kalenji'nin 65 liralık spor ayakkabısı diyorum ben. Evde her türden bir kısmı 1000 tl üstü bir dolu ayakkabım var. Ama halen en rahatı bu. Hem rahat hem de lan bunu ormana giymeyeyim şimdi anası ağlamasın kaygısı oluşmuyor:) 4 senedir giyiyorum halen yırtamadım.

Xiaomi 10000 mah powerbank gene. 60 küsür liraya aldım ilk çıktığında, halen kullanıyorum. Halen en baba adaptörden daha hızlı şarj ediyor telefonları.

Msi laptop
ps4. Sony Xperia z1, Z2, xz

Nike Cortez ayakkabı, ilk moda olduğu zamanlarda almıştım 170 liraya sene 2012 civarı, hala giyiyorum.

4 sene önce pazardan 5 liraya aldığım iç çamaşırı, hala neredeyse ilk gün ki gibi ve çoğu bilindik markadan daha kaliteli, rahat.

A4Tech mouse, 5 senedir kullanıyorum 15 liraya almıştım galiba.

Ekleme: He birde Vans'lerim var Kadıköy Gargamel'den almıştım 6 sene oldu, rengi soldu ama hala giyiyorum.

Şu an etrafıma bakıyorum;
iPad Air 2 (İlk çıktığında almıştık, hala taş gibi)
Polaris Deri Sandalet (7-8 yıl)
Decathlon Arpenaz Yağmurluk Polar Mont (3 yıl)
Asus Powerbank (3 yıl)
Contigo Termos (Bir yıl olmadı ama 9 dolar)
Birkenstock Terlik (Yumuşak tabanlı olan, iki üç yazdır hayatımı kurtarıyor)
Vena marka tişörtler (3 yıl dayanan tişörtler)
Colins elbiseler (3 yıldan fazla oldu yeni gibi)
Şu an yanımda olmayan ilk Superstar’larım (10 yıl önce almıştım)

Powerbank.

Sennheiser kulaklık.

Spigen kılıf derim.

Timberland bot. Giymekten usandim hala tas gibi.
Asics gel kayano. Alirken bir ayakkabiya bu kadar para verilir mi dedim ama uzuuuunn yuruyusler sonrasinda iyi ki vermisim diyorum.
Dyson sarjli dikey supurge. 5 yildir hoyratca kullaniyorum

MacBook Air, Samsonite Business tekerlekli evrak çantası, Steadler Triplus kalem seti, Lamy Safari, Starbucks çelik termos, Spotify Premium, Office 360, Trust powerbank.

Bunlarla iş yapıyorum, benim ofisimi oluşturuyor bu toplam.

Adidastan 7. Sınifta aldiğim sırt çantası. 10 sene oldu hala kullaniyorum ki bu 10 sene boyunca her gün okula onunla gittim, iki kez yurtdışı gezisi yaptım. Defalarca şehirlerarasi yol gittim. O dönem için baya para vermiştim ama parasina baya değdi. Korkuyorum şimdi nazar değecek diye :(

Kaç liraya aldığımı bilmediğim ve yine yıllardir kullandiğim bilek destekli mousepad. Benim gibi bilgisayarda çok zaman geçiren biri için büyük rahatlik, karpal tünel olmamamin tek sebebi olabilir hjsshsh

Adidas eşofman takımı, 2006 senesinde aldım halen kullanıyorum. Samsung Galaxy note 3, 2013 senesinde aldım taş gibi halen.

eastpak sırt çantam - 20 sene falan oldu alalı

lenovo p2 - şarjı halen 4 gün gidiyor :)

citroen c4 - 120 bin km ye geldi tık demedi

sena 20s kask içi bluetooth - çoh eyi

lenovo z500
logitech m185

macbook air, iPhone 6s, lg tv

@binder lan daha yeni aldın x230 u... ilk baştan bu kadar övme, az sonraya da kalsın övme şeyi...

cevap:

thinkpad x200s ve thinkpad t440p ücretlerini kat kat hak etti.

casio f91-w kol saati.

microsoft sculpt confort mouse

10 sene önmce arabada kullanmak için aldığım mini buzdolabı.

bin yıllık campagnolo record grupset buldum geçen ben bunu 10 sene önce de kullanıyordum, demekki o da parasını hak etmiş.

thinkpad a30
macbook air
dyson marka herhangi birsey
lorus marka saat

XBox one ve JBL Go.

1999 yilinda aldigim spalding sirt cantasi, resmen dunyayi tasidi, hala sapsaglam, ben baydim kullanmaktan ama atamiyorum

2007de aldigim tschibo laptopu bu sene attim.

Ihrac fazlasi kiyafetlerin buyuk kismi da bu kategoride, ozellikle 5-10sene once alinanlar, penye kalitesi vs muhtesem, disarda giyilemeyecek hale gelenler on numara ev kiyafeti oluyor.

Sari uzum. Verdigi haz ile ucretini fazlasiyla hakediyor.

Tabii ki araba suçlu. Motorcunun tek suçu kasksız birini arkasına alması.

araba. şerit değiştirirken bile öyle çıkamazsın. park halindeyken yola bakmadan giriyor. üstüne karşı şeride geçmeye çalışıyor.
motor sadece dikkatsiz.

yolda düz çizgi olmasına rağmen yani sollama yasak dolayısıyla u dönüşü de yasak.

sinyal vermeden u dönüşü yapıyor.

aynaya da bakmıyor.

araba suçlu, benim asıl anlamadığım motoru suçlu çıkartabilen arkadaşlar olması.

ha motor vurmuş olabilir o hızda ve o mesafede çok rahat kurtarırdı. o da motorcunun acemiliği.

yolda çift kesintisiz çizgi var. o şeritin olduğu yerden hiçbir şartta karşı yola ge-çe-mez-sin. Motorcu suçlu diyenler trafiğe çıkmasın sakın.

Motorcu çok acemiymiş ya. Otomobilci suçlu

Araba U dönüşü yasak yerde u dönüşü yapıyor, kalkarken sinyalini vermiyor, aynasını kontrol etmiyor... hala motorcu suçlu diyen ehliyetini iade etsin, arabasını yaksın, bir dağ evinde tek başına yaşasın toplu taşıma dahi kullanmasın zira toplum hayatına uyum sağlayamamıştır.

beni bağlamaz isterse kenyadan dönsün.

ben kuralları söylüyorum.

tamam sana soruyorum o zaman?

1 yoldaki düz çizginin anlamı nedir? ne işe yarar?

2 sinyal nedir? ne işe yarar?

@momento hakli. Gecen de benim basima geldi, dallamanin birine vurdum diyo ki sen haksizsin. Neymis kirmizida gecmisim. Isik kirmizi diye yerimizde mi duralim yani, di mi?

İleri sürüş eğitimlerinde trafik kazalarında her zaman motosikletin suçlu olduğunu söylerler, malum kaporta bedenimiz. Tabii ki araba suçlu fakat eğitimli bir sürücü olsa arabanın arkasındaki kaçış noktasını çok rahat görebilirdi. Ama kask takmadığı için gram üzülmedim umarım azalarak biterler

Kesinlikle araba suçlu. Medeni bir ülkede o yolda öyle karşı şerite geçemezsin ama muzlar ülkesinde yaşadığımız için birşey diyemiyorum.
Motorcuyu suçlamak istemiyorum ama insan biraz dikkatli olur. Hele ki Türkiye gibi trafik=kaos olan bir yerde motor kullanıyorsan.. Böyle tuymuna gidilmez. Biraz öngörülü olmak lazım. Araç harekete başladığında, motorcu en sondaki siyah aracın hizasında. Aşağı yukarı 30 metre mesafe var, o noktada bu mal yola fırlayabilir diye düşünüp hızını azaltması lazım. Ama motorcu aracı fark ettiğinde clio zaten burnunu karşı şeride çoktan sokmuştu, o an frene asıldı ama fayda etmedi.

Ayrıca, Edirne'den değil isterse Lahey'den dönsün. Kural diye birşey var. Şöyle cahilce lafları kendinize saklayın şuraya yazmayın la.

motorcu biraz daha deneyimli olsa atlatabilirmiş, fakat tomofil suçlu. hadi aynana bakmadın, arabayı 45 derece döndürdükten sonra da bi dönüp bakmadın (o esnada motoru görebilirdi tenezzül etse), kör noktadan u dönüşü yaptın neyse, bari sinyal verseydin bre öküz.

fleetwood mac - rumuors albumunu dinliyorum bu aralar.

Çok sık dinlemiyorum ama Lounge FM, Radyo Eksen'de çalan parçalar hoşuma gidiyor.

ne dinlediğin değil de, dinlediklerin içinde kulağı, sonra beyni, sonra kalbi besleyecek şeyler dinlemek...öff ne derin konuştum bee asdşlkasişda..

İtzhak Perlman - tango

Walk like a badass çalma listesi:

open.spotify.com

www.youtube.com

www.youtube.com

genel olarak (yerli ve yabancı) pop, hip hop, r&b dinliyorum ya da kafa ütülemeyen, orta tempo edm filan. bu aralar ise döndürüp döndürüp şunları dinliyorum:
nicki minaj - ganja burn
taylor swift - i did something bad, delicate, don't blame me.
nil karaibrahimgil - yürüdün mü, iyi ki.
twenty one pilots - stressed out, ride.
ariana grande - god is a woman
mabel matiz - fırtınadayım, gök nerede
beyoncé & jay-z - apeshit
nerd & kendrick lamar & m.i.a. - kites
selena gomez - back to you
g-eazy & cardi b & a$ap rocky - no limit
deeperise & jabbar - geçmiş değişmez
david guetta & lil uzi vert & g-eazy & mally mall - motto
david guetta & faouzia - battle.

(git: www.youtube.com

Şu sıralar biraz saçma şeyler dinliyorum. Mesela şu an Britney Spears - Gimme more çalıyor :( 2000’ler R&B ve pop şarkıları en büyük guilty pleasure ım olabilir.

kesmeşeker.

zafer dilek
nur yoldaş
nermin candan
richard hawley
james dean bradfield
manic street preachers
resul balay- minik resul
burak king

herşeyi dinliyoz, türkçe çok az.

daha yeni rtj single yayınladı alın

www.youtube.com

Emikleyip emikleyip duman üflemek güzel oluyo. Bi de jelatini melatini çok güzel.

ne başkalığı, bağımlılık işte, uyuşturucudan farkı yok.

içmediğin zaman yoksunluk ve dolayısı ile acı çekiyosun.

günlerce yemek yemem, su içmem, çay kahve severim, içmesem olur ama şu sigarayı içmedim mi olmuyor.

sigarayı hiç sevmiyorum bırakamıyorum da.

bana bir tek faydası oldu, madde bağımlılığının nasıl bişey olduğunu anladım sigara sayesinde. uyuşturucu ve türevlerinden hep aşırı derece korktum ve uzak durdum.

özellikle askerlik zamanlarımda sigara içmeyen arkadaşlar bu tür şeylere bulaştı, müptela olan kendini kurtaramayan çok oldu.

elon musk sen misin?

edit: içine çekçen knk

sigara hakkında doğru knş. .s

i.hizliresim.com

Guzel bir yemekten sonra sigara yak oyle konusalim :D Turk Kahvesi esliginde falan.

Bu duyguyu ve ne demek istedigimi sadece sigara icenler bilir.

Madde bağımlılığı

bırakmaya çalışınca, aşık olduğum sevgilimden severek ayrılıyormuş hissine kapılıyorum. bu hissin gerçeğini daha önce tattım, bire bir aynısı.

ben de bu soruyu kendime sorup bıraktım sigarayı zaten. özünde çaresizlik esasında. sigara içmesen kendine gelemiyorsun ki. gayet doğal yani insanların sigara içecek yer arıyor olması. bağımlılar sonuçta, içmediklerinde kendilerini iyi hissetmiyorlar. aslında sigara içtiklerinde kendilerini senin gibi normal hissediyorlar aslında da beyin artık öyle bir alışmış ki sanki ekstra iyi hissediyorlarmış gibi düşünüyorlar. öyle bağımlılıktır ki besteci ilhan mimaroğlu yaşadığı süre boyunca abd'den uçakla ülkesine gelemezdi sırf sigara içemeyecek diye, düşün. yemişim yani yemek sonrası sigarasını. sigarayı bırakınca yaşam kalitem arttı resmen. bırakması da ayrıca zor. o ilk bir hafta geçmek bilmedi, yaşamdan soğudum resmen. bu yüzden artık tekrar başlayacağımı da hiç sanmıyorum. ha hala canım istemiyor mu? çok istiyor ama birkaç dakika sonrasında geçiyor.

soso +1

şuan sigarayı bırakmaya çalışıyorum. sigara içmediğim ilk hafta beynim uyuşuk geziyordum.

yerine koyabilecek başka bir şeyim yok.

sakız, şeker falan bir yere kadar idare ediyor.

en sevdiğim şarkıyı dinlerken, dağın tepesinde bir türkü dinlerken, sevdiğim bir yemeği yedikten sonra, yağmurda yürürken, denizi izlerken, aşıkken, kitap okurken, film izlerken...

aksini düşünemiyorum yani. yaşamayı da o kadar sevmiyor ve uzun yaşama gibi bir plana da sahip değilim.

5 dakika daha geçsin diye içiyorum bir de sosyallik için, hadi bi sigaraya gidelim diyip muhabbet başlıyor falan.

Hic yok bence.

Çok göreceli olmakla beraber yaşayanlardan,

Sinemada Zeki Demirkubuz
Edebiyatta Murathan Mungan
Akademiden Baskın Oran, Kerem Altıparmak
Fotoğrafta Ara Güler
Müzik Fazıl Say

Daron acemoğlu

Yaşıyor olma şartı yoksa Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı.

He yasiyor olma sarti yoksa benden de bir Ahmet Adnan SAYGUN gelsin.

ihsa.yanar

teoman asla bu tarz bir ünlü değil zaten

tam aradığın tarz mı bilmiyorum ama caner eler'i çok beğeniyorum ben. bildiğim en entelektüel insanlardan, kanser ve bacağının kendi kararıyla amputasyon hikayesi çok etkileyici. Socrates Dergi ülkede takip etmeyi en çok sevdiğim oluşumlardan. Kaliteli sıfatına en çok uyan kişilerden bence kendisi

asli erdoğan
şafak pavey
güvenç dağüstün

sezen aksu tabiki..

2010 sonrası ana akım medyadaki nitelikli insanların tasfiyesi ile birlikte bir şekilde sanal mecralar sayesinde haberim olduğu insanlardan bahsedeceğim. illa ki ana akımda da bir şekilde kendilerine yer buluyorlar fakat asıl tanıştığım yer sanal mecralardır.

sinema-video
mahmut fazıl çoşkun- filmleri çok sıkıcı olsa da ileride mutlaka avrupada ses getireceğini düşünüyorum
tolga karaçelik- çok uzun değil 5-10 sene sonra en az nbc kadar ses getirecek.
ilker canıklıgil- sinema ve kültürü üzerine youtube'da yayın yapıyor. izlemesi çok keyifli. evrensel karşılığı size kalmış.
volkan öge- youtube türkiye'nin ilk ünlümsülerinden. başka bir ülkede doğsa ana akım işlerde yer bulamayacağından şüphem bile yok.
serdar orçin- oyuncu olarak çok beğeniyorum
taner birsel- yine oyuncu olarak çok beğeniyorum.


müzik
ali deniz kardelen- ulıslaraarası fingerstyle gitar yarışmalarında dereceleri var. üst düzey bir icracı. alan kısıtlı olduğu için doğal olarak ses getiremedi.


popüler bilim
tevfik uyar
mete atatüre
her ikisini de ilgiyle takip ediyorum.

spor yayıncılığı
bahsedilmiş fakat tekrarlamakta fayda var. caner eler'in başında olduğu socrates dergi ekibi. aynı zamanda bu güzel insanlar eurosport'da çalışıyor. bir de youtube kanalları var socrates dergi adında. futbol analizleri ve kültürü adına güzel işler çıkarıyorlar. kanal biraz çorba gibi. ingiliz müziğinden, hint sinemasından sulu esprilere kadar her şey var. futbola ilginiz yoksa bile twitter'dan onur erdem ve caner eler'i takip etmenizi tavsiye ederim.

boyadıktan sonra ters çevirip ütülemeniz lazım.

ütülediğim halde perte çıktı zaten...

aldığınız boya serigrafi boyası mıydı?

moda tasarım mezunuyum ben de ve serigrafi ile bir sürü baskı yaptım (direkt fırçayla boyama nasıl olur bilmiyorum bizim yaptığımız ince katman halinde baskılardı) ve senelerdir giyiyorum. en kaliteli dijital baskıdan bile daha dayanıklı oluyor serigrafi.

tek renk basmak daha kolay ama farklı renkler basılacaksa üst üste basılması lazım (diyelim 3 renkli bir ev çizimi var. önce pembe renkli binanın kendisi üstüne sarı renkli camlar ve kırmızı çatısı şeklinde 3 kere farklı basılmalı) biraz uğraştırıcı ama sonuç temiz ve güzel olur.

koskoca şişesi de 20 liraydı en son. şimdi 30 olsun ama çok rahat 30 40 tshirt boyar.

Kaç derece ile yıkadınız?
Pebeo nun kumaş boyası ile boyadığım tshir 4-5 senedir hala giyiliyor.

sorunuza tam cevap olmayabilir; ama kendimce bir alternatif önermek istedim.

koyu renkli tişörtler için çamaşır suyu kullanıyorum ben. gayet güzel sonuçlar aldım. hele ki stencil kesme yeteneğiniz varsa işiniz daha da kolay olur. "bleach t-shirt" diye aratırsanız örnekleri çıkıyor.

@starborn benim de aklıma gelmişti tişörtü çürütür diye düşünmüştüm. bu perte çıkan tişörtün soluk boyası üzerinde deneyeceğim. teşekkür ederim.

@fasulyek 30-40 derecede yıkadım.benim boyadığım boyanın şişesi şeffaftı. fiyatı yüzünden alternatifler arasına alıyorum teşekkür ederim.

@dedi ayca denemedim. böyle bir şeyin olduğundan bile yeni haberim oldu. ben sadece tişört üzerine yazı yazmak için kullanmıştım ve kullanacağım. kağıttan negatif baskı alıp içini oyuyorum. fırça yardımı ile boyuyorum. siyah tişört üzerine beyaz renk yazı gibi mesela. serigrafi boyası alıp fırça ile deneyeceğim. sanırım işimi görür. ayrıca serigrafi olayı çok ilgimi çekti. videolarını izleyip bir de o şekil çalışacağım. teşekkür ederim.

Merhaba
Yakın zamanda tişörte baskı/boya yapan biri olarak kendi deneyimimi yazayım.
Yazacağım yazinin kalibini reklamci bir arkadaşım çıkarttı. Bana kalan tek şey yapışkanı siyah tişörtüme yapıştırıp kırtasiyeden aldigim beyaz kumaş boyasını fırça ile harflerin boşluğuna boyamak oldu. Ben şu boyadan aldım:
encrypted-tbn0.gstatic.com
bir problem olmadı. Önceleri baskı çıkar diye elde yıkardım tişörtü ama sonra erinince makineye de attım bir şey olmadı. Yalnız boyayı sürdükten sonra 1 gun kuruması için balkona aldım. Ertesi gün tersinden ütüledim. Kolay gelsin size.
Edit boyayı da kırtasiyeden 3-5 liraya almıştım sanırım tam net hatırlamıyorum ama.

*Bunlar nasıl varmıyor bu ödemelerle' olucak o kısım.

Kulüplerin herkese borcu olur. Bunu da önem sırasına göre öderler.

Bir kere sistem oyuncu öncelikli şekilde kurulu. Çünkü oyuncuların eli çok güçlü. Burak Yılmaz'ın parasını ödemezsen, önce uyuşmazlık çözüm kurulu'na gider, bu noktada parasını vermezsen sözleşmeye uymadığın için serbest kalır. Kimse elindekini kaçırmak istemez. Hadi diyelim onu göze aldın. Sonra fifa'ya(yabancı oyuncular için direkt buradan başlar) gider, çıkan masraflar ve faizle birlikte ödemek zorunda kalırsın. Bunu da ödememekte ısrar edersen transfer yasağı, puan silme ve ligden düşmeye kadar gider. Bu da felaket olur.

Bu arada çalışanlara da borcun var diyelim, onu umursamazsın çünkü ancak icra micra yoluyla parasını kurtarabilir, başka da yaptırımı olmaz.

Özellikle süper lig'de kulüplerin gelirleri oldukça fazla. Maça çıkmak bile iyi para getiriyor. Yayın hakları, sponsorluklar, teşvikler vs. derken sözleşmelerdeki bu bol kepçeye varıyor iş.

Devlete olan borçlar bir şekilde sürekli indiriliyor.

Oyuncuya TL ile ödeme teklifi yaparsan sözleşme imzalamaz çünkü niye imzalasın? Herkes euro ile kazanıyor, o da kazanmak ister. Sen de mecbur kalırsın.

her şeyden önce türkiye'de futbol kulübü yönetimi diye bir şey yok. birkaç istisna ve sahipli kulüp dışında hiçbir kulüp yönetilmiyor, idare ediliyor. maalesef bunu da çözüme kavuşturacak olan eninde sonunda sahiplik kurumudur.

ben birkaç örnek üstünden gideceğim.

kasımpaşa mesela. 3-4 senedir turgay ciner çok büyük bir titizlikle kulübü yönetiyor. habertürk'e eğildiğinden daha fazla eğildiğini düşünüyorum kasımpaşa'ya. çok ucuza takım kurup ligi ortalama bir yerde bitirip iyi paralar kazanıyor. bu oyuncuları bulmak için afrikaya falan da gitmiyor adam. doğu avrupa ülkelerinden bulup getiriyor. oyuncuların maaşları bir önceki kulüplerinin neredeyse iki katı. buna rağmen kulübe para kalıyor. avrupa kupalarına falan katılsa zaten adam komple medya işini bırakıp futbol işine girer.

göztepe mesela. uefa kupası almış beto var kalede. eski takımında aldığı paraya yakın bir para alıyor. 35 yaşında yamulmuyorsam. göztepe de iyi para kazanıyor. bonservissiz oyuncu alıp maaş yükü altına giriyorlar. oyuncuyu elden çıkarmak gibi bir sıkıntıları olmadığı için de doğal olarak mali tabloya + yazıp gelecek seneye plan yapıyorlar. bu kulüplerin borçları yok denecek kadar az. çünkü sahipli kulüpler. gider tablosu oyuncu maaşı dışında çok az kalemden oluşuyor. yayın havuzundan gelen paran bile hayli hayli çıkarır bu maaşları.

gelelim bizim türk dünya yıldızlarına. türkiye'de hiçbir oyuncu 3m euro edecek kadar oynamıyor. bunların hepsi menajer oyunları. zaten 3-4 tane menajer var. bu adamlar da başkanların bile abi çektiği adamlarla sıkı ilişkiler kuruyorlar. burak yılmaz'ı öneriyor sana. alırsın almazsın. almazsan alacak olan en az 4 tane daha kulüp var. trabzonspor vermez başakşehir, beşiktaş verir. mevzu bundan ibaret.

cengiz ünder roma'da 1m euro'ya oynuyor mesela. 1 milyon euro... tarık çamdal'ın falan 3'te biri... çünkü hiçbir menajer b sınıfı takımlara ayak oyunu yapamaz. roma almıyorsa sevilla alır gibi bir mantık yok avrupa'da.

tl üzerinden kontrat konusuna gelirsek. yapılır. yapan da var. muğdat çelik mesela. 2 milyon liraya sözleşme yapıldı. yapmak istersen yaparsın. ama bunu sadece bir takım değil kulüpler birliği yapmak zorunda. atıyorum tüm türk oyuncular tl üzerinden para alacak dediğin anda kazan kaldıran olmaz. çünkü tl üzerinden alacakları paralar bile avrupa'da rüyalarında göremeyecekleri paralar. bir de şöyle bir kural daha koyarsan tadından yenmez. +32 yaş üstü yabancı futbolcu transfer yasağı. bu koyduğun anda zaten hiçbir türk oyuncu sesini çıkaramaz... bir de sanırım bir ara 2. lig'deki tüm sözleşmeler tl üzerinden yapılıyordu. tam emin olamadım şimdi...

Futbolcuya borçlanamazsın Fifa ve Uefa nedeniyle. Lisans çıkartmazlar vs detayları var. O nedenle banka kredileri ile ayakta duruyorlar.

Ya da başkanlar takımı kendi şirketlerine borçlandırıp sponsorluk kanalıyla para veriyor kulüplere.

Yayıncı kuruluş geliri sabit kur üzerinden dolarla(3,5 tl civarı)

Şampiyonlar ligi primleri euro ile.

Maç günü gelirleri tl ile.

Sponsorluklar da genellikle döviz ile.

Bu zamana kadar batmadılar çünkü gelir girdileri yüksek ve asla bitmez bir gelir kapısı. Dört büyükler her daim izlenen, taraftarı olan kulüpler. Bu nedenle kredi çekmekte çok problem yaşamazlar. Nasıl olsa ödenir diye. Kulüpleri kendine borçlandırmak iyi bir gelir kapısıdır.

Bir futbolcuyla anlaşma yaparken toplam sene üzerinden anlaşma yapar, ücretini yıllık olarak ödersin, fakat borç toplam olarak işlenir. Misal A futbolcusuyla 3 yıllık anlaşma yaptın, yıl başına 5 milyon olmak üzere 15 milyon euro vereceksin, sen anlaşmayı yaptığın an 15 milyon euro borçlu gözüküyorsun ama bu borcu yıl yıl ödüyorsun, yani 15 milyon euro'luk anlaşma yaptık al sana 15 milyon euro demiyorlar. Bunu 28 futbolcu üzerinden düşün, önceki sezonlarda yapılan anlaşmaları düşün, bunlar büyük bir yekün tutuyor. Yani borçların çoğu futbolculara, futbolcu sözleşmesi devam edip kulüpte kaldığı sürece kulüp bu parayı ödeme planına göre öder.

İkincisi, kafaüstü takımlarda oynayan futbolcular TL üstünden anlaşma yapmaz, piyasası vardır çünkü sen euro vermezsen başkası verir, sadece daha dandik futbolcular ve takımlara gelen Türk futbolcular TL cinsinden ücret alabiliyorlar. Yani anlaşmayı nasıl yaparsan o para cinsi üstünden ödeme yapmakla mükelleftir kulüpler.

Üçüncüsü, kulüplerin en büyük gelir kaynağı yayın ihalesinden gelen paradır, ondan sonra stad gelirleri, gidebilirse Avrupa maçları forma satışları vs şeklindedir. Buralardan muazzam bir para gelir, kulüp iyi yönetilirse doğru anlaşmalar doğru planlamalar yapılırsa bu gelirler giderleri karşılar ama Türkiye'de öyle olmuyor, öyle olmayınca tüm kulüpler banka kredileriyle kulübü ayakta tutmaya çalışırlar. Yani futbolcuların ödemeleri geldikçe, içeride para yoksa, bankadan kredi çekerler, futbolcuların ödemesini yaparlar. Bu şekilde futbolcuların o sezonki borcunu öderler ama bu sefer de bankaya borçlanırlar, sonra onun için de ayrı bir ödeme yapıp elde satılacak bir şeyler varsa onu satıp banka borçlarını ödemeye çalışırlar. Misal stadın isim haklarını satarlar onun parasıyla borç öderler, ya da başka bir bankadan başka bir kredi çekip mevcut borcun taksidini ödemeye çalışırlar, bu düzen dönebildiği kadar döner, ki büyük kulüplerin kredi alabilirliği yüksek olduğu için genelde "çevirirler" ama çeviremeyenler batarlar, o nedenle finansal fair play diye bir kavram var. Yani giderin gelirini aşmayacak, bir noktadan sonra da kar etmek zorundasın. Yani eşşek kadar borcun varken hala futbolcu alma, çünkü sen belli ki borç alıp transfer edeceksin bu futbolcuyu sonra parasını ödemeyeceksin mağdur edeceksin, o nedenle elindekini sat, gelir oluştur, sonra transfer yap. Bir zaman sonra da bu şekilde ucu ucuna gelen finansal tablo sağlıklı olmayacağı için, gider-gelir arasında kar yapacak duruma gel, yani futbolcu sat forma sat ama bir şey alma, kasanda para kalsın, bize güvenli bir kulüp olduğunu hissettir, yoksa ne transfer yapabilirsin ne de bizim organizasyonlarımıza katılabilirsin diyorlar, kulüpler de mecburen kendilerini düzeltmeye başlıyorlar. Düzeltebilirse düzeltiyorlar, düzeltemezlerse batıyorlar.

havalimanı - tramvay - otogar, ilçe terminalleri demre otobüsü.

2 binimlik tramvay bileti 6.5 liraya geliyor.

Antalya havalimanından 600 numara otobüs direk olarak otogara gider. Otogardan da ilçeler terminalinden Demre minibüsüne binilir.

otogara gitmenizi de gerek yok. havaşlarla veya 600'lerle 5m migrosa gelip yolun üstündeki büfenin önünden batı antalya arabalarına binebilirsiniz.

Klima en ciddi arıza 1000 tlyi geçer.

Cam otomatiği de ciddi bir arızada 400 görür

Şu entry’nin içindeki klima bölümü fikir verebilir: eksisozluk.com

tam olarak klimada durum nedir? mesela fan çalışıyo ve klima çalışmıyosa en kötü klima motoru değişir. yani tamir olur tabi de en kötü senaryo bahsettiğim. klima gazı basılması gereklidir belki veya klima motorunun güç kablolarından biri çıkmıştır belki, klima motorunu çalıştıran kayış motordan alması gereken gücü alıp klima motoruna aktaramıyodur, mesela megane 2 dijital klimanın çalışmama sebebi orta konsolun arkasındaki bi soketin kronik arızası gibi durumlar uzar gider.

siz önce klima ve fanların araçta hangi işlemi yerine getirmediğini söylerseniz tahmin daha basit bi hal alır.

bazı ustalar ön konsolu sökücez gibi uçuk fikirlerle karşınıza gelirler aman diyeyim böyle bi işe girişmeden önce 3-5 ustaya ve hatta yetkili servise götürüp göstertin aracı ki yaş tahtaya basmayın.

opel astra g'den örnek vereyim. otomatik olmayan fakat iyi soğutan ilk nesil sayılabilecek kadar eski bir klima. araç 2000 model...

motor değişecekse 1800 lira civarı orijinal parça fiyatı var. 250 de işçilik alsalar 2000 lira civarına yaptırıyorsunuz.

geçen sene motor değişecek diyen klimacıdan çıkıp başka bir klimacıya gitmiştik. çıkış borularının birinin delik olduğunu ve subapın eskiğini onun da değişip yeni gaz basılması gerektiğini söyledi. garantisini veriyor musunuz dedikten sonra yaptırdık. 40 lira boru+25 lira subap ve 150 lira da gaz ile sorunu çözdük. diyeceğim o ki iyi bir klimacı bulmaya bakın. servis falan da baştan savma iş yapar. çözüm yolu aramak yerine değiştirme odaklı çalışırlar.

Cam motoru 400 tl tutar en az.

Tuş bozuksa orijinal tuş da en az 150 tutar.

Tavsiyem bu tip arabalardan uzak durmanız olur. Elektrik tesisatında arıza olan araç asla kusursuz haline dönmez. Ben görmedim. Otoelektrikçiler birini yaparken öbürünü bozar. Döşemesi kaldırırken arabaya tecavüz eder, her yerinden ses gelir vs

Klimanın gazı bitikse 100-150 TL. Klima kompressörü arızalıysa geçmiş olsun. Renault marka arabamda kompressör için işçilikle 1500-2000 civarında bayılmıştım sanırım.

O kadar genel sormuşsunuz ki, cevaplamak mümkün değil. Araç modeli nedir mesela, klima arızası dediğiniz şey tam olarak ney? AYnı şekilde cam otomatiği arızası nedir?

Daha detaylı yazarsanız belki de aynı sorunu yaşayan başka biri nokta atışı cevap verecek.

Dansa eşli gitmene gerek yok. Çoğu kişi tek gidiyor ve bi sürü arkadaşın oluyor.

Zumba, balıkçılık, yapboz, hat, enstrüman öğrenip çalmak. teleskop alıp yaz aylarında kampa gidip açık gökyüzünü izleyebilirsiniz. Photoshop CS serisini öğrenip behance gibi platformlara koyduğunuzda tek seferlik iş teklifi bile gelebilir. Dünya mutfaklarına merak sarıp yemek yapabilirsiniz sonuçta aynı zamanda yapmak zorunda olduğunuz bir şey bu.

Kesinlikle dansa git. Dans insalığın çıkışıyla denktir. Yani insanlığın ilk uğraşısı (İngilizce hobby) denilebilir.

statik model düşünmez misiniz?

Statik model nedir hiç duymadım :)

masa tenisi. tüm arkadaşlarıma öneriyorum. kulüplerde çok farklı insanlarla tanışıyorsunuz. emekli albaydan, üniversite öğrencisine, öğretmenden hippiye. sürekli kendinizi geliştirebileceğiniz bir alan. pahalı değil. orta sınıf bir raket, ayakkabı ve masa kiralamak dışında hiçbir masrafı yok. ki bunlar bedava sayılır aslında. zamanla bölgesel turnuvalara katılıp çevrenizi ve kendinizi de geliştirirsiniz. masa tenisi vücudu çalıştırırken beyni dinlendiriyor. bu açıdan çok faydasını gördüm.

mekaniğe eliniz yatkınsa bozulmuş analog cihazlar alıp tamir etmeyi deneyebilir koleksiyon yapabilirsiniz. analog radyo, saat, fotoğraf makinesi vs. youtube'da murat şen var mesela. videolarını izlerseniz ne demek istediğimi daha rahat anlarsınız. bu da bedava sayılabilecek bir uğraş.

enstrüman çalmak da sizi rahatlatır. hayatınızı heyecanlı bir hale getirir. ama tabii belli bir süre yani.

ben bu sıralar savaş tarihi üzerine okumalar yapıp not alıyorum. ikinci dünya savaşı hakkındaki kitapları alıp not üzerinden gidip harita üzerinde çalışmak gibi uzun ve yorucu bir planım var. olayların ve hamlelerin farklı olması durumunda ne olabileceği hakkında düşünüyorum. konu ve olay çok. ömrüm boyunca sıkılmazsam devam ederim sanırım.

Hocam daha önce görmediyseniz side'yi tavsiye ederim. Apollon tapınağının kalıntıları mutlaka görülmeli bence, sahildeki küçük barlarda da gün batımına karşı bir bira da hiç fena olmaz diyorum.

Perge, Aspendos, Side buralara gidebilirsiniz hepsine ulaşım var diye biliyorum.

Kemer merkezde hiçbir şey yok.

Side kesinlikle +1

Manavgat Şelalesi, Alanya vs de olabilir aynı tarafta

Kas'ta bir halt yok. Side +1

Side +1

konyaaltındaki antalya müzesine gidebilirsin. laradan kc06 falez kavşağına kadar götürür seni. çıkışta varyant'ta oturup gün batımını falan seyredersin.

side'ye gidebilirsin. oranın da günbatımı muazzamdır.

kaş'a 2,5 saatte filan otobüs gider diye tahmin ediyorum. kafa dinlemek istiyorsan kaş'ta kalabilirsin. antik tiyatroya falan da gidebilirsin. oradan gömbe yaylasına çıkar ağaçevlerde falan kalırsın. belki kalkan'a geçersin. ucuzdur buralar. hele bu mevsimde.

antalya yaylalarına çıkabilirsin. otostopla da çıkabilirsin buralara. 2 kere otobüs gidiyor fakat saatlerini bilmiyorum. hisarçandır, üçoluk falan.

yine otostopla falan termesos'a çıkabilirsin.

bunların her biri en az bir gününü alır zaten. kaş falan dahil olunca 2-3 gün çıkar.

Flaş haber

Kaz dağlarında kaybolan turistleri arama çalışması sürüyor.

Bak kaz dağı değil. Dağları.o açıdan büyük bir alan. Nereden çıkılacağını inilecegini bilmezsen ya da acil bir durum olursa fena kalırsınız.

rehbersiz olarak sütüven şelalesi'ne kadar çıkabilirsiniz.
çoğu turun çıktığı son nokta orasıdır.
görmeye değer, şelale küçük ama hasan boğuldu göleti denen yere yürüş keyifli.
çok özel bir ilginiz yoksa daha üstteki köylere çıkmasanız da olur.

teşekkür ediyorum.

Biz arabayla rehbersiz girdik, yolu takip ederek yaklaşık 45 dakika gittik, ana yoldan 2-3 km dışına kadar dolandık. benim gördüğüm rehberlerde aynı yoldan götürüyordu insanları mutlaka vardır arada derede girdikleri yerler. Radar noktasına kadar gitmiştik biz araçla

geçen gün arayıp sordum ben de, yokmuş. eskiden görülebiliyordu ama güvenlik nedeniyle kaldırmışlar. hatta bir ara kart numarası ve skt'yi bile kaldırmışlardı ama onlar görülebiliyor şimdi.

@nrmnm büyük ihtimalle yalan söylemişler. banka kartının arkasında yazan cvv encard cvv'si olarak da geçiyor-muş. yeni öğrendim.

banka kartı = encard zaten??

encard online kart diye birşey yok. elindeki fiziksel banka kartın encard zaten. onunda cvv'si internet şubede görünmüyor. bunu da açamazsın.

Dolandiricidir. 535li numaradan aramaz hic bir banka. Arayip sorun bankayi gece bile ulasabilirsiniz musteri hizmetlerine

Büyük ihtimalle dolandırıcı. Herkesin tc kimlik numarası ortalığa saçılmış durumda zaten. Kimse sadece TC ile kredi kartı çıkaramaz.

Arayın halk bank müşteri hizmetlerini, babanızın adına, hesap, kredi kartı vs. var mı söylerler.

TC kimlik numarası çok kolay bir şekilde bulunabiliyor. Bankanın müşteri hizmetlerini ararsanız kolayca öğrenebilirsiniz. Ayrıntılı kimlik bilgilerinizi kimseye vermeyin. Dolandırıcılığa benziyor.

bankaya 17 dakika sonra ulaşabildik. dolandırıcılıkmış.

benzer sorunlar yaşayanlar için duyuruyu silmiyorum.

teşekkürler.

Banka niye borcunu hatırlatmak için aradığında TC kimliğini söylesin ki? Tabii ki dolandırıcı.

"aa galiba haklı" dedirtmek için kişisel olduğunu düşündüğümüz bilgileri söylüyorlar. 50 milyon kişinin tc kimlik numarası zaten ifşa oldu.

Atıyorum şu CIA adlı uygulamaya kafandan uydurma bir numara yaz. isim zaten çıkıyor. biraz spesifik bir isim ise tc kimlik numarasını zaten eşleştirirsin. sonra arayıp ikna etmeye çalışyorlar.

tc kimlik numarası adres hatta kart bilgilerini bile verebiliyorlar. farklı taktikleri var böyle. yok kart borcunuz var yok sigortanız yenilecek vs gibi bişeyler bulup para istiyolar.

Olur evet.

o liselerden birine gidip müdür yardımcısına 5 lira veriyorsunuz, ardından bilgilerinizin doğruluğunu teyit edip webcamden fotoğrafınızı çekiyorlar. ve bitiyor.

Amerikan futbolu

İşin cardio kısmı için toplu sporlar, basketbol tenis vs, çok ideal.

Kas kütlesi arttırma kısmı için de, ben yapmadım ama, crossfit çok mantıklı duruyor. Bildiğim kadarıyla genelde yarışma gibi 'kim daha kısa sürede bitirecek, kim daha ağır kaldıracak' tarzında competitive bir ortam olduğu için (arkadaşlarımdan duyduğum bu yönde) sıkılmazsınız gibime geliyor.

Şu crossfit aklıma yattı aslında. crossfit 34 olan websitesine baktım ama şubeleri karşıda :/ Avrupa yakasında önerebileceğiniz bir yer var mı?

masatenisi.net

Crossfit deneyebilirsiniz bence de.
Sanayi mahallesi (4. levent tarafı) Crossfit Balaban'ı tavsiye ederim.
Ben Levent tarafında başka bir yere gidiyordum, orası sonradan el değiştirdi, şimdi ne durumda bilmiyorum.

Crossfitte her gün farklı bir antrenman yapılıyor (wod- workout of the day). Farklı derken tabii belli başlı hareketler var onların farklı bir kombinasyonu yapılıyor, o yüzden sıkıcı geçmiyor. Yalnız çok yoğun ve yorucu bir spor, hem kardiyo, hem ağırlık aynı anda çalışıyor, adapte olmak için bir ay falan geçmesi gerekebilir. Alışınca da gayet eğlenceli.

vücut gelişimi vs önemli değilse net masa tenisi. bilen biriyle tabii. siz bilmiyorsanız size katlanması lazım. biliyorsanız zaten eğlenceli olacaktır. o ralliler bir süre sonra çekişmeden öte bir savaşa dönecek. işte o zaman doğru bir spor seçtiğinizi anlayacaksınız. tabii raket seçimi, salon seçimi, partner/rakip seçimi önemli. belki bir süre sonra 4'lüye geçersiniz. kim bilir?

Bisiklet? tek taşla büssürü kuş. kardiyo, beleş ulaşım, bacak kası(ki vücudu şekle sokuyor biliyorsunuz, çok önemli), macera, gezi, arkadaş gurubu...

Pilates

Bu problemin alasini yasamis ve yasamaya devam eden biri olarak caresi yok diyorum, bosuna umitlenmemek lazim. Doktora gitmekten baska care yok. Gerci sizin durumunuzu bilmiyorum, belki kurtalabilir durumdasinizdir da benim vucut saatim bozuk ve hicbir sekilde duzelmiyor.

Uykuzluk derken, yoğunluktan dolayı az uyumaktan mı bahsediyoruz yoksa uykuya dalamama gibi bir sorun mu var.
Ben uykuya dalamama durumunu yaşadım günlerce uyuyamadım delirmek üzereydim neredeyse.
Kendi kendime birkaç şey yapıp çözdüm. Birçoğu zaten yaptığım şeyler olmasına rağmen kendimi psikolojik olarak özellikle uykuya hazırladığım için işe yaradığını düşünüyorum.

Öncelikle hiç sıvı tüketmediğim için suya dikkat ettim. Kendimi zorladım günde en az 2,5 litre içebilmek için.
İzin günümden bir gün önce eve gider gitmez nevresim takımımı değiştirdim, odamı güzelce havalandırdım. Kıştı o zaman bu yüzden yatmadan hemen önce camı kapattım şu an üstten açık tutuyorum. Pijamalarımı özenle seçtim. Yastık spreyi diye bir şey aldım lavanta kokusu eşliğinde uykuya dalmak müthiş bir şey. Bir de göz bandı kullanmaya başladım. Ertesi gün izinli olduğum için alarm kurmadım ve telefonumu yanıma almadım.
Öyle iyi uyudum ki her yaptığımı bir alışkanlık haline getirdim.
Telefonu her gece uçak moduna alıyorum mesela alarm için başka alternatifim yoktu o zaman olsaydı hiç yanıma bile almazdım.
Ve uyurken odada herhangi bir elektronik eşyayı açık bırakmıyorum.

O kadar basit degil. Oyle yorulmak falan yemiyor ciddi uyku problemi olan insanda.

yorulmak +1

ama bazen tam tersi etki yaratıp uykusuzluğa da sebep olabiliyor. denemekten zarar gelmez.

yorulmak çok denediğim bir şey. spor vs. yaptım. işe yaramadığını biliyorum.

Yorulmak
Yatmadan bir süre önce film kitap internet zihni meşgul eden şeyleri bırakmak

Nefes egzersizleri

Ben de şu an uyuyorum ama uyku kalitesi düşük olduğundan ağır spora baskayacagim

facebook'ta simya evi diye bir sayfa var, yag karisimlari satiyorlar; cilt, kirisiklik, sivilce, catlak, bit, deodorant vs. gibi urunleri var.

bir de relax diye bir kapsulleri var. lip stick gibi kabi. acip burnuna cekiyorsun uykudan 10dk once. beton gibi uyuyorsun sonra. ama ertesi gun cok ayik olmuyorum ben. sizde nasil olur bilemem.

meditasyon
nefes egzersizleri

çok zahmetli olsa da yürümek. 10 km filan yürümek. hani uykusuzluğun +40. saatlerinde bir enerji geliyor ya işte tam o enerji geçince yürümeye başlıyordum. 10 km filan yürüyüp sıcak bir duş alıp uyuyordum. en azından bir gün deneyin. durumunuz fazla ciddi değilse deneyiniz.

zikir çekmek.

Mindfulness diye bir kitap okumuştum, kitap kayıtlı meditasyon egzersizleriyle birlikte geliyordu. Bu egzersizlerde body scan ve düzgün nefes teknikleri gösteriliyor. Onu dinlerken uyuyakalıyorum ben. Ne zaman uyku sorunu yaşasam onu açıyorum o sebeple. Genelde konuşan terapistin sesi o kadar sakinleştirici geliyor ki, egzersizi yapmasam bile uyuyorum.

telefon, televizyon, bilgisayar, floresan lamba gibi gözlerini yoracak ışık kaynaklarına en geç 9 gibi veda et. ışık loş olsun. yatarken de interneti modemden kapat ve telefonu uyuduğun odadan uzaklaştır. televizyonu kumandadan kapatma fişini çek. erken kalkman gerekiyorsa çalar saat al.
benim sorunum bu saydıklarımdı, yaptım çözdüm. kendi sorunumu nasıl tespit ederim dersen gün içerisinde yaptıklarını yaz bir yere. büyük resmi göreceksin.

Melatonin almak

Yok ya. Yani bende acimadi.

yok yav bazıları tez canlıdır .. acı yok zırlayan bir alet ve sadece :)

Acıtmıyor da irrite ediyor.

normali acıtmaz ama derin diş taşı temizliği denilen kök yüzeyi düzleştirme ya da küretaj (zaten lokal anestezi altında yapılıyor) gün içinde biraz hassasiyet yaratabilir.

Neverlose+1
Bir de sonrasında sıcak soğuk gıdalarda sızlama yapabiliyor bir süre.

Raadol anestezi gerekmeksizin hic acitmiyor. Hissetmezsin bile. Ben yaptirmadan once disci arkadasima olm az bi hassasiyet bile olacaksa igne vur uyustur demistim. Raadol dedi yapti 10 dk'da acisiz tamamlandi.

Benimki biraz farklı. Aşırı taş biriktiği için epey rahatsız etti temizlerken. Dayanamayıp lokal anestezi istedim.

Lokal anesteziyle bir şey hissetmiyorsunuz. Temizlik bitince de harika oluyor zaten.

on alt dislerde hassasiyet oldugu icin o bolgeyi azcik uyusturuyor, geri kalan hicbir sey acimiyor, sizlamiyor.

Bende acimisti ama belki ileri seviyede oldugu icindir.

Acıtmıyor normalde ama dişetinin dibinde ısrarcı bir taş varsa onu temizlemek için uğraştıkça dişeti hafiften sızlıyor. Bir de dişetlerinde çekilme varsa diş taşları gidince oralar boş kaldığı için soğuk şeyler içerken biraz sızlıyor.

benim tecrübem çok acıtıyor. annemin tecrübesi acıtmıyor dişleri hassaslaştırıyor sonrasında sızı vb. rahatsızlık kolayca ortaya çıkabiliyor. kanımca elletmeyin çok mecbur değilse

cevaplar için teşekkürler.

açıkçası şu an yemedi.

ağustos-eylül'e erteledim :)

geçen hafta yaptım. acımadı ki!
korkacak bir şey yok bence büyütmeyin gözünüzde. yazın tertemiz dişlerin keyfini çıkarın.

şarampol otellerinde kalma. konyaaltı sarısu taraflarındaki ufak hostellerde kalabilirsin. net bir isim veremem ama konyaaltı tarafındaki işletmeler ucuz ve güvenlidir. it puşt kalmaz. kaleiçinde de 120-250 lira arasındaki hosteller güzeldir.

adrasan'da olimpos köy yolundaki butik mekanlarda kalabilirsin. güzel bahçeleri var. ucuz sayılabilir ve sakin. bu dönemde kemere gidilmez :)

Geç iyileşir sadece. Göze alıyorsan iç.

abi bak şimdi. sigarayı içerken vakum yapıyosun ya. işte o zaman zaten üstü yeni pıhtılaşmış olan yarayı da vakumlamış oluyosun, pıhtı hemen bozuluyor yine kanamaya başlıyor. ama iç yinede. ben içtim.

geç derken ne kadar geç mesela? 1-2 gün mü gecikir iyileşmesi, yoksa 1 ay mı?

abi annem içip ağzıma falan üflesin o zaman, gerçekten beynimi kullanamaz haldeyim çünkü. vakumlamadan içeriz, ne yapalım.

www.eksiduyuru.com

geçen hafta bugün çektirdim. sabah 9'da çekildi. 10 saat filan sigarasız dayandım. kanama yoktu. diş hekimi arkadaşıma sorduğumda dişlerimin arasına sıkıştırıp fazla zorlamadan yarısına kadar içebileceğimi söyledi. ben de dediği gibi yaptım. hiçbir sorun çıkmadı. 12. saatten sonra bu tabii. gazlı bez yaraya yapışmazsa işe yarayabilir. sorumluluk sana ait. benim yaram 3 gün normale döndü. şu an sadece bölgenin boşluğunu hissediyorum. alveolit sıkıntılı bir olay tabii.


ikinci gün ise 7-8 tane içtim. ılık su ve listerine ile fazla zorlamadan çalkaladım.

@mind
duyuruma denk gelmenize sevindim. insanlar genelde bunu şımarıklık olarak değerlendiriyorlar. ama durum öyle değil.

ben de 6 saat dayandım (uyuyarak). 3-4 tane vakum etkisi yaratmadan içtim. ağrı sızı kanama olmadı. listerine vs yakar diye kullanmıyorum ama suyla çalkalayıp yutuyorum (tükürmek yasak dediler). umarım bir sıkıntı olmadan atlatırım. sizlere de çok geçmiş olsun.

ne kadar bağımlısınız, içmeyin işte 24 saat, çok mu zor.

valentinov -1 geç iyileşir yanlış bir anlatım. iyileşmesi bozulur. alveolitis olabilirsin.

çok ağrılı bir süreç olur. içtiğim sigaraya da hayata da lanet olsun diyerek gezersin ortada.

tek olayı vakum etkisi değil.

çalkalamak yanlış hareketler listesinde 2. sırada geliyor. dikkat et.

bunların hepsi birer ihtimaldir. sigara içersen olma ihtimali daha yüksek. içtim olmadı da bir ihtimal. ben bile bile göze almam. çok şanslıysan bir şey olmaz. olursa da her gün diş hekimine gidersin 4-5 gün, başının sızlamasını özlettiren bir ağrı olur. bu sefer 1-2 gün idare etmedin diye 4-5 gün sigara içmemen gerekebilir.

hocam aman dikkat diyeyim. geç iyileşir diye bir şey değil olay. alveolit olma ihtimalini arttırırsın en başa dönersin. çekeceğin ağrı da cabası.

@gezegen evet, çok zor.

diğer arkadaşlar;
sanırım bir sorun olmadı, dişimin çekildiği yerde beyaz bir doku oluştu. diş hekimi arkadaşım bunun iyileşme dokusu olduğunu söyledi.

buradan dişini çektirecek tüm arkadaşlara sabır diliyorum. bende sorun olmamış olması (ki hala olabilir, şu ana kadar olmadı) sizde olmayacağını göstermez. ben bu riski aldım, ama siz almayın. umarım benden dayanıklısınızdır.

cevaplar için teşekkürler.

"3-) Başakşehir, Fenerbahçe ve Galatasaray üçlü averaja kalırsa sıralama şöyle olacak; Başakşehir (6 puan), Fenerbahçe (5 puan), Galatasaray (5 puan). Fenerbahçe, G.Saray'a averajda üstün."

Galatasaray'ın 1 beraberlik hakkı var sadece. İçerdeki maçı kazanırsa, Göztepe deplasmanında beraberlik yetiyor. FB ve Başakşehir'in 2 maçını da kazandığını varsayıyorum.

Droneler popüler ama onlarda biraz pahali.
Hic bir sey bulamazsan, sacma sapan bir sey alacagina, herhangi bir elektronik marketin hediye cekini verebilirsin. En güzel hediyedir :)

kitap okumayı seviyorsa kitap. hani şu "okudum da hayatım değişti" kitaplarından. benimki "tehlikeli oyunlar" olmuştu o yaşlarda.

analog bir fotoğraf makinesi. belki ilgisini çeker. o yaşlarda o zehri alırsa oyun moyun işlerini de azaltabilir.

Dergi aboneliği
Figür

hangi platformda oynuyorsa onun bir aylık aboneliği

marvel evreninden çizgi roman

sevdiği bir kahramanın figürü

Onun ilgisini cekebilecegini düsündügünüz, ona okuma sevgisi asilayabilecek bir kitap alin bence.

butce varsa enstruman ve birkac aylik kurs ucreti.

hem arkadas edinir, hem de muzik sonucta. ukulele populer bu ara.

içme alveolit olursun, ağri neymis o zaman anlarsın. çok net tavsiye. kesin icme.

hocam içme sen de ya.. sağlık mevzusunda bile bu kadar vazgeçemiyor olmak çılgınlık.

2 gün içmemek gerekiyor. carabelli'nin dediği gibi alveolite neden oluyor.
Beni hekimim uyarmamıştı bu konuda. Gerçi uyarsa da içerdim ama neyse. :)

@auroraaurora 1 günde mutabık kalalım ya. 2 gün nereden çıktı allah aşkına... arkadaşların da dediği gibi söz konusu sağlık. alveolit, iltihap filan çekemem bir de. 1 gün ılık kahveyle idare edeceğiz mecburen...

Valla ben enfeksiyon olunca yakında bir kliniğe gittim. Adam bana sigara mı içtin çekimden sonra diye sordu. 2 saat içmedim deyince 2 gün içmeyecektin dedi. Ben onun yalancısıyım.

@auroraauror her şeye göze aldım ya. 4 saat bile geçmedi. 44 saat hiç geçmez. 24-25 saat sonra içeceğim... :/

aslında geçer 44 değil 444 de geçer. sorun senin kendini geçmeyeceğine inandırmış olan.
belki 44'ü geçirmen vesile olur sigaradan kurtulmana.

Ben geçenlerde 3 tane çektirdim ikisi yirmilik. Pazartesi iki cekimden sonra icmedim. Carsamba bir yirmilik daha cekildi, ertesi gun persembe aksamı icmeye basladım. Bir problemim olmadı. Ama kesinlikle en az 24 saat beklenmeli.
İki saat sonra icip problem yasamayanlar var evet, ama bu sizde olmayacak değil. Her durumda sigara iyilesme surecini uzatıyor.
En kotu durum da yazilmis, alveolit. Bence en az 24 saat icme garanti olsun diye.

true detective sezon 2.

film gelmedi aklıma.

A Bronx Tale

Mr. Nobody mesela moralimi bozmuştu baya onun gibi depresif olsun.

james white

Cast away, into the wild

incendies

sonbahar

biutiful

(bkz: requiem for a dream)

İncendies +1

m.imdb.com

film demişsin ama izlemediysen black mirror çok moral bozuyor be tosunum.

Mutsuz eder mi bilmiyorum ama A Bronx Tale çok güzel filmdir izle mutlaka.

City of God. www.imdb.com

incendies hayattan soğutur. deprefsif filan değildir.

benim keyfimi kaçırma sırasına göre

million dollar baby
london bouelevard
allied
aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni
cast away
se7en
paris texas

Oldboy

max payne

Manchester By The Sea :(

-Salo ya da Sodom'un 120 günü
-Srpski Film

bu ikisini tek geçerim.

requiem for a dream +1

sayılanlara ilave :

we need to talk about kevin
21 grams
ama dayanamadım, incendies ++

incendies'tan daha ağır film geldi: (bkz: the stoning of soraya m.)

Edit: (bkz: elephant man)

dogville +1

dogville
babam ve oglum

her
güeros

True Detective
Black Mirror

Film degiller gerci ama yine de yazmak istedim.

daima lilya-lucas moddysoon
üçüncü sayfa-zeki demirkubuz

daima lilya'yı izleidkten sonra tokat yemiş gibi hissetmen garanti.